PARALELKENAR

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,PARALELKENAR
Haberin Tarihi: 15.1.2014 11:15:00 - Okunma Sayısı:1506 defa okundu.

PARALELKENAR

 

            Bilimler diyarından matematik,  çok uzun bir seyahate çıkmış. Yerine geçen geometri, şekillere takıyormuş. Çembere, daireye, elipse, çokgene takılıyormuş. Ortalık karışık, kuruşuk oluyormuş. Akşam olunca uyunuyormuş. Yan yatılıyormuş. Her uykunun sabahı oluyormuş. Uyku uzun sürüyormuş. Uykulu uyanılıyormuş. Gardırop küreden, prizmadan, piramitten, koniden, huniden geçilmiyormuş.

            Üretildikçe üretiliyormuş. Türetildikçe türetiliyormuş. Prizmayla, piramitle, koniyle gök deliniyormuş. Ay’a, Güneş’e dokunmaya çalışılıyormuş. Çamur ise harç olarak kullanılıyormuş. Ay, neyse de Güneşe dokunmak biraz zor görünüyormuş. Biraz da kor görünüyormuş. Çünkü güneş kormuş. Hem 150 milyon kilometre uzakta bulunuyormuş hem de iyi kor oluyormuş. Astronomi, öyle diyormuş.

            Küre, top oluyormuş. Ortalıkta yuvarlanıp duruyormuş. Jeolojinin kimyası bozuluyormuş. Kimya, kimyasını düzeltemiyormuş. Fizik, fincana bakıyormuş. “E eşittir, emce kare" diyormuş. Fincan geleceği okuyormuş. Biyoloji, hipermetrop astigmat olmuş, okuyamıyormuş. Bir yerden el, parmak atılıyormuş. Kimi yerde kelle patlatılıyormuş. Pideci küreği gibi dil uzatılıyormuş. Bazen burun sokuluyormuş. Bu sırada silindir geliyormuş. El, parmak, kelle, dil, burun ezmesi ünlüler kervanına katılıyormuş. Ezmeler fırına veriliyormuş. Fırında hakık gibi oluyormuş. Genel coğrafya karışıyormuş. Tarih, nereye koşacağını kestiremiyormuş. Mantık, kömür ocaklarıyla, mercimek tarlalarıyla uğraşıyormuş. Felsefe hep kaytarıyormuş.

            Tozlu sayfalardan hüthüt çıkıyormuş. Karınca ve kararınca ile besleniyormuş ama sütü kaşıkla seviyormuş. Kafası karışıyormuş. “Hüt!” sesini “Süt!” anlayıp koşarak uçuyormuş. Umduğunu bulamıyormuş. “Gına” getiriyormuş. Bu “gına”yı tırnaklarına yakıyormuş. Torbayı dolduramıyormuş. Dolduramadığı torbayı sosyoloji, psikoloji dahi dolduramıyormuş. Dolu torbayı görüyormuş. Yaklaştığı torbada burnunu tutuyormuş.

            Paralelkenarın karşılıklı kenarları koşutmuş. Ayakkabı kutusu ise bir prizmaymış. Prizmada koşut yüzler varmış. Tabanları koşut iki daireden oluşan cisim silindirmiş. Uzayın sınırları çok genişmiş. Astronomi biliyormuş. Uzay geometri bilemiyormuş.

     Gökte bir adalet varmış. Işının 8 dakikada geldiği gibi hemen gelemiyormuş. İstediği zaman geliyormuş. Gelince de yolu 1 saniye bile sürmüyormuş. “Su yükseliyormuş. Balık, karınca yiyormuş. Su çekiliyormuş. Balığı karınca yiyormuş.” Su öyle diyormuş. Bilimler diyarında yaşam, bu minval üzere akıp, akıp, akıp… Gidiyormuş.

            Erenler eriyormuş muradına, sizi alıyormuşuz kerevetine.

 

            BİR KISSA:

            Mevlâna, öğrencilerinden biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler.

            Öğrencisi: “Güzel bir kardeşlik örneği, keşke insanlar da bundan ibret alsa” der.

     Mevlâna, gülümseyerek karşılık verir: “Aralarına bir kemik atıver de gör kardeşliklerini.”

 

            GÜNÜN SÖZÜ:

            Derler ki: “Köpeğin duası kabul olsa, gökten kemik yağardı.”

            Yarabbi!

            Beni kemiğe muhtaç etme!

            Ayakkabı kutularına el ve yüz sürenlerden eyleme!

            Âmin!

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap