MUSTAFA HOBANOĞLU -22-

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MUSTAFA HOBANOĞLU -22-
Haberin Tarihi: 14.6.2013 10:58:00 - Okunma Sayısı:4612 defa okundu.

İlhan Şimşek yazdı...

MUSTAFA HOBANOĞLU -22-

 

HAS SU ÜRÜNLERİ TİCARET VE SANAYİ A.Ş.

 -22-

 

            BEYİN ODASININ DUVARLARI

 

            HAS kuruluşunun beyin odasını dolaşıyorum. Bir taraftan bulutlara doğru başını yükseltmiş Eğirdir Sivrisi’ne bir taraftan Eğirdir’e can veren elma bahçelerine bakan idare odasının duvarları bir yığın belgelerle dolu. Her birini tek tek okuyorum. Kimi belediyeden alınan izin belgeleri, kimi valilik tarafından verilen şirket onay belgeleri, kimi Ankara ve İstanbul ticaret odalarına kayıt belgeleri, kimi devletin verdiği uluslar arası kalite ISO belgesi. Bunlardan birkaçı aşağıda gösterildiği gibidir.

            KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ

            Dondurulmuş deniz ve göl balıkları(bütün ve iç organları alınmış) dondurulmuş deniz ve balık filetosu, sazan taraması, sazan havyarı, marimat tasarımı, üretimi, paketlenmesi ve satışı ISO 9001: 2008

            TC

Isparta Valiliği

İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü İşletme Kayıt ve

Onay Belgesi

28.09.2012

            Eğirdir Belediyesi

            Gıda Üreten İşyerlerine Ait Çalışma İzni ve Gıda

            Sicil Belgesi

            15.5.2005

            “HOBANOĞULLARINDAN GERİSİNE ALLAHU EKBER!..”

            Biz araştırmacıların işi pek zordur. Öyle durumlarla karşılaşırsınız ki ne yapacağınızı bilemezsiniz!.. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali elin kolun bağlanır kalır. Yaptığın işi kimileri beğenir kimileri beğenmez. Bazı kez de kişiler yaptığın işi beğenir fakat  yazdığını beğenmez. Hatta öyle durumlarla karşılaşırsınız ki, “ Şunu niye yazmadın; şöyle deseydin?” gibi kendini yazar yerine koyanlar da vardır. Ya karşıdakine bir anlaşmazlığı vardır ya da çekememezliği vardır. Başlar kötülemeye!.. Ben de, “Mademki senin söylediklerin böyle. Senin söylediklerini aynen yazacağım. Altına imzanı atar mısın?” deyince herkesin dili birden boğazına kaçar. Kendileri sorumluluğu almak istemeyip sizi öne sürerler. Bazen küçültücü ithamların ve gerçek dışı, sadece karalamaya dönük, konuşmaların çoğuna tanıklık etmişimdir.

            Mustafa Hobanoğlu ile de ilgili böyle bir olayla karşılaştım. Fakat aşağıda anlatacağımız olay bana öyle yansıtıldı ki ilk bakışta Hobanoğulları’nı aşağılar bir durum var diye düşündüm. Konuyu Hobanoğlu ile hiç konuşmadım. Ancak üzerime o kadar gelindi ki cesaretimi toplayıp Hobanoğlu’na durumu açtım.

            “Mustafa Bey, sizin Yeşilada Camisinin hocası Hüseyin Uzun ile ilgili bir olayınız olmuş. Bu konuda konuşmak ister misiniz? Sakıncası yoksa aranızda geçenleri yazabilir miyim? Ben, bu konuda toplumun aydınlanmasından yanayım. Sakıncası varsa hiç konuşmamış olalım!..” dedim.

            Gözlerinin içine bakarak yaptığım bu konuşmanın duvarlara çarpıp gelen yankısından ben bile çekinmiştim. Önümüze getirilip bırakılan çaydan bir yudum dahi almamıştım. Boğamıza durur diye tedirgin olmuştum. Fakat serde araştırmacılık olunca cesur olmak gerekiyordu. Tedirginliğimi atmak için notlarımı karıştırarak yaptığım bu konuşmadan sonra nefesim içimde kaldı, göğsüm daraldı.

            Mustafa Bey bir kahkaha atmaz mı? Ne olduğunu anlayamadım!.. Ben karşımda sinirli bir insan beklerken gevşemiş kahkahalarla gülen bir insanla karşılaşmıştım. İçimde kalan nefes birden çıktı gitti. Göğsüm rahatlamıştı. Hemen çaydan bir yudum aldım.

            Mustafa Bey’ dinliyoruz:

            “Evet hocam böyle bir olay oldu!.. Olsun istemezdik ama oldu işte!.. Herkese eşit olması gereken bir cami hocası namaza dururken Müslümanlar arasında ayırım yapabilir mi? Yaparsa zaten o, hem hoca hem Müslüman olamaz. Hatta merkez cami hocalığı daha farklıdır. Çünkü camiye gelenlerin kimi Şafi, Kimi Sunni’dir. Dört mezhepten insan vardır. Hoca namaza dururken ona göre niyet almalıdır.

            Bu yüzden Hatip Hüseyin Uzun’un yaptığı insanlıkla ve Müslümanlıkla bağdaşmaz. Bir ayıp varsa onundur.

            Bunlara Hafız Kamiller, bize de Hobanoğulları derler. Yeşilada’da geçmişten gelen Hobanoğlu-Kamiller çekişmesi vardır. O da ne, diye sorarsan ceviz kabuğunu doldurmaz. Senin sözün geçerli benim sözüm geçerli!.. Bütün mesele bu.

            Bir bayram zamanı namaza gittik. Hatip Hüseyin namaz kıldıracak. Biz Müslüman olarak, hocanın kimliğine bakmaksızın, arkasında saf tuttuk. Kaametten sonra hoca, “Hobanoğulları’ndan gerisine Allahu Ekber!..” demez mi? Herkes böyle bir ayıba şaşırdı kaldı!.. Ortalık karıştı!.. Biz olgun davranarak camiyi terk edip başka bir camide namazımızı eda eyledik.

            Namazdan sonra adada oturanlar Hatip Hüseyin’e demediklerini bırakmadılar. Yapılan çok çirkin bir davranıştı. Aslında konu bizi küçültücü olmayıp Hatip Hüseyin Uzunu küçültücü bir durumdur. Bu yüzden bizim tarafımızdan gocunacak bir durum olmadığı için sizin tedirgin olmanıza gerek yok. Bu konuyu açtığınız iyi de oldu. Halkımız doğruyu sizin sayenizde bizdenöğrensin!..”

            BAŞKA KONULAR

            Bölüm başlığını böyle koymakta kendimi haklı görüyorum. Çünkü Mustafa Hobanoğlu renkli bir insan. Bir o kadar da çok yönlü. İri yapılı olmasıyla doğru orantılı olan konuşma tarzı onu başka insanlardan ayrıcalıklı kılıyor. Daima ses tonunu yükselterek konuşuyor. Dışardan birisi görse Hobanoğlu’nu kavga ediyor sanır!.. Böylesi konuşmayı seviyor.

            Mustafa Bey, toplum içinde olmayı seven bir kişiliğe sahip olmasıyla birlikte çeşitli sosyal olaylarda yer almayı da kendine ilke edinmiş biri. Onu parti yöneticiliğinden vakıf kuruluşlarına değin geniş bir ağın içinde görmek mümkün. 1975’te Eğirdir’de MHP ilçe teşkilatının kuruculuğunda rol almış ve bu teşkilatın başkanlığını uzun süre yapmış bir kişidir.

            Mustafa Bey, 1983 Genel Seçimleri ile hükümet olan ANAP’ın Eğirdir ilçe başkanlığını da uzun süre yürüttü.

            Küçük bir ilçede parti teşkilatının başkanlığını yürütmek pek kolay bir iş değil. Vatansdaşın ilk uğrayacağı yer parti binası ve parti başkanıdır. Dolayısıyla parti başkanlarının gecesi gündüzü hatta sıcak bir yatağı dahi olmaz. İşi görülen sizi göklere çıkarırken işi görülmeyen de sizi yerden yere vurur. Parti işinde çoğu kez nankörlükle karşılaşırsınız.

            Bu yüzden kendisi hakkında birçok söylentilerin olduğunu vurguluyorum. Çünkü bizim toplumda particilik demek, memleket işini bir tarafa bırakıp onun bunun işini yapmak demektir. Özellikle devlet dairelerine kendi adamlarını yerleştirmek demektir. Hangi iş olursa olsun o işin başına kendi adamını yerleştirmek ve bir önceki kişiyi yerinden etmek demektir. Bu anlamda zamansız atamalar hep sürgün kavramını taşır ve kabak o yerin parti başkanının başında patlar.

            Mustafa Bey konuyu anlıyor ve şunları söylüyor:

            “İlhan Bey, ne demek istediğinizi anladım. Eğirdir’deki bazı atamalarda benim parmağım olduğunu ima etmeye çalışıyorsunuz. Daha doğrusu Eğirdir’de böyle bir yargının olduğunu söylüyorsunuz. Evet ben zamanında hem MHP hem ANAP’ın ilçe parti başkanlığını uzun süre yürüttüm. Bazı atamalarda bizzat parmağım olduğu doğrudur. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Ben kimsenin atamasını zorla, o gitsin de benim adamım gelsin anlayışı ile yapmadım. Kişinin kendi isteği ile araya girdim ve atama işi öyle gerçekleşti. Bunu biraz daha açalım ki yanlış anlaşılmaya neden olmasın. Ben işinde gücünde çalışan kamu görevlisini Eğirdir’den alıp başka bir il veya ilçeye verilmesi ve o boşalan yere de kendi adamımı getireyim diye bir anlayışım olmadı. Ancak şu oldu. Kamu görevlisi biri gelip kendi isteği ile yine kendinin istediği bir yere atamasının yapılması için benden ricada bulundular. Bunların ya memleketlerinde anne veya babaları yalnız veya hasta ya çocukları Eğirdir dışında okuyor ya memleketinde tarlası bahçesi var oraya gitmek istiyor. Ben işte bu durumda olan kişilerin atamalarını yaptım. Fakat bu tür atamalar ise belki toplum tarafından yanlış anlaşılmış ve fatura, Mustafa Bey falan filanı sürgün ettirmiş, biçimiyle bize çıkmış olabilir. Bu konuda kim isterse birçok isim verebilirim. Ben kimsenin atamasını zorla çıkarmadım. Çıkardı diyen varsa bunu ispatlamak zorundadır. Öyle kulaktan dolma bilgilere kulak asmamak gerekir.

            Aslında bu konuyu açmanız çok yerinde oldu. Çünkü parti başkanlığı iğneli fıçı gibidir, rahat edemezsiniz ve sizin hakkınızda birçok asılsız dedikodular çıkar. Bu arada şunu da söylemek doru olur. Başkanlık sırasında sürtüşmelerimiz olmuştur. Daire amirleri ile kaymakam ile belediye başkanı ile anlaşamadığımız birçok husus olmuştur. Bu sürtüşmelerimiz olaylara bakış açımızın farklılığından kaynaklanmıştır. Fakat bu sürtüşmelerin sonunda hiçbir zaman düşmanlık doğmamıştır. Böylece birinci ağızdan söylediğimiz bu sözlerin Eğirdirli tarafından değerlendirileceğini düşünüyorum.”

            2002’de Türkiye Genel Seçimlerine Isparta ANAP siyasî teşkilatının ikinci sırasında milletvekili olarak katılmış fakat ANAP’ın ülke genelinde %10 seçilme barajını aşamadığı için meclise girememiştir. Bu seçim onun siyasî yaşamdan çekilmesine neden olmuş ve kendini, işine ve vakıf işlerine vermiştir.

            Mustafa Bey, şu anda Eğirdir’de vakfa bağlı üç yurdun sorumluluğunu taşımaktadır. Denizli Fakir ve Muhtaçlara Yardım Derneği Eğirdir Şubesi’ni Eğirdir’de kurup bu vakfın gelişmesinde büyük katkılarda bulundu. Vakfın Bağlar’da, Yeşilada’da ve ilçe merkezinde olmak üzere üç öğrenci yurdu faaliyet göstermektedir.

            Mustafa Bey, yardımsever bir insan olmayı kendine emir veren biri. Hiç unutmuyorum ya 1984 ya 1985’ti. Lisede edebiyat öğretmenliği görevimi sürdürüyordum. Mevsim kış. Bir sabah geldim ki okul buz gibi. Kalorifer yanmıyor; kömür yok. İkinci gün de aynı. Ders yapamıyoruz. Çocuklar hastalanmasın diye her öğretmen dersi kesiyor ve öğrencilere ısınma amacıyla kültürfizik yaptırıyor. Üçüncü gün gittim ki okul sıcacık!.. Sonradan öğrendik. Koruma Derneği üyelerinden Mustafa Hobanoğlu kendi cebinden ödediği para ile okula kömür almış.

            Hobanoğlu adı yukarıda yazdıklarımızla ortaya koyduğumuz biçimi ile böyle.

            Ben HAS‘dan ayrılırken Eğirdir, göl sularının yıkadığı kayaların parlaklaşması ile kendini Sivri Dağı’na doğru yükseltiyor ve göle bir asker kaması gibi sokulan Yeşilada, elini kaldırmış gökyüzündeki güneşi selamlıyordu.

BİTTİ

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap