MÜJGAN (16)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (16)
Haberin Tarihi: 23.11.2017 10:15:00 - Okunma Sayısı:1549 defa okundu.

MÜJGAN (16)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(16)

                Müjgan sabahın geç saatlerinde, küçük burnu Şemsettin’in boynuna gömülü uyandı.

                Onun gece kokan vücudunu tekrar tekrar kokladı.

                Uyandırmamaya çalışarak yana yuvarlandı, süzülüp, indi yataktan yavaşça. Geceliğini giyerken Şemsettin’in iştahlı gözleriyle karşılaştı. “Zahmet etme, nasıl olsa çıkaracaksın. Gel buraya bakalım” dedi.

                Şemsettin en duyarlı, en şehvetli sesiyle çağırmıştı onu. Müjgan çıkarıp fırlattı geceliği, çırılçıplak koştu, daha soğumamış yatağa attı kendini, kucağına girdi kocasının, sanki bin yıllık karısıymış gibi.

                Tekrar tekrar, gözler kapalı, şevkin seyrine uydular ikisi de. Kızıl atlara binip, dolu dizgin, pembe bulutların zevk dünyasında at koşturdular.

                Müjgan şaşırttı her seferinde Şemsettin’i.

                “Hani seni tanımasam, başka şeyler düşünebilirdim. Bu nasıl kendini veriş, bu nasıl yok oluş, kayboluş, bir oluş aşkla, zevkle? Değme tecrübeli kadınlar beceremez bunu.”

                Bir şey anlamadı Müjgan söylenenlerden, daha doğrusu, onun niye böyle şaşırdığının sebebini bilmezdi, bilmek de istemezdi.

                Müjgan çok mutluydu. Şemsettin de öyleydi.

                İlk haftalar gelin davetleriyle geçti.

                Önce saatçi evi, sonra akraba ve dostlar teker teker davet ettiler yeni evlileri.

                Kalabalık zengin sofralarda gelin yemekleri yendi.

                Zaman uçar gibi gelip geçti.

                Davetler yerlerini günlük hayata bıraktı. Günler haftalar geçti. Müjgan Şemsettin’de bir değişiklik hissetti. Akşamları geç gelmeye, yemeklerini dışarıda yemeye başlamıştı. Huzursuz görünüyordu.

                Günler acı- tatlı olmaya başlamıştı Müjgan için.

                Nadir beraber yedikleri bir akşam yemeğinden sonra, Şemsettin “Haydi havluları al da göle inelim, hava çok serin değilse, belki yüzerim” dedi.

                O gece dolunaydı.

                Bahçe merdivenlerinden inip yarımadanın sağ tarafına, lodos tarafına doğru yürüdüler. İkisi de suskundu. Uçtaki kayalıklara ulaşınca, Şemsettin uzun uzun gölü seyretti. Huzursuz ve düşünceliydi, bir şeyler planlar gibi görünüyordu.

                Konuşmadan soyundu, kendini çırılçıplak sulara attı.

                Müjgan da oturdu kayalıklara.

                Göl, ay ve yıldızlarla dolmuş gibiydi, kıpır kıpır.

                Gözleriyle Şemsettin’i takip etti Müjgan. Şemsettin’in gelecekte nerede olabileceğini görmeye çalıştı.

                Şemsettin iyi bir yüzücüydü, kasabanın bütün erkekleri gibi.

                Kulaç ata ata ilerledi, bir hayli açıldı. Ay’la göl arasında sadece başını görüyordu Şemsettin’in.

                “Ya dönmezse?..”

                Daldı gitti. Kendisi de bilirdi bu sorunun şu anla ilgisi olmadığını.

                Üşüdü derinden derinden. Kayalara bıraktığı büyük havluya uzandı, alıp sarındı belki üşümem geçer diye.

                Üşümeye devam etti.

                İçinden bir ses Şemsettin’inin yakında gideceğini söylemekteydi.

                Şemsettin’in sesiyle kendine geldi.

                “Su serinledi, çıkıyorum.”

                Şemsettin yüze yüze Müjgan’ın önüne geldi, iyice kıyıya yaklaşıp acemice kayaya tırmandı. Müjgan sarındığı havluyu Şemsettin’e uzatıp onu kurulamak istedi ama, o bunu fark etmedi, kendi kurulandı.

                “Gidelim, hava iyice serinlemiş, üşüyorum.”

                Yarımadanın ucundan eve dönerlerken, Müjgan alışkın adımlarla çekinmeden, korkmadan tüy gibi hafif atladı kayadan kayaya, Şemsettin’in önünden. Şemsettin’se dengesini korumaya çalışarak arada bir Müjgan’a tutunup yürüdü.

                Alışkın değildi o engebeli yollarda yürümeye. Hayatı boyunca da bu böyle olmuştu. Yollar engebelendiğinde, o ya yolunu değiştirmiş, ya da bu engebeleri düzleyecek birini bulmuştu.

                Sevilmeyi, sevmeye yeğlemiş, sevenleri ona daima koltuk değneği olmuşlardı.

                Eve ulaştıklarında onları evin sessizliği ve karanlığı karşıladı.

                Evdeki her şeyin yerini gözü kapalı bilen Müjgan, giriş kapısının sağ tarafındaki oymada daima yakılmaya hazır duran gaz lambasını el yordamıyla bulup yaktı, merdivenleri önden çıkıp Şemsettin’e ışık tuttu. Merdivenlerin bittiği yerin sağ tarafındaki büyük aynada kendilerini gördüler.

                Şemsettin:

                “Bu aynanın bendeki yeri ayrıdır. Çocukken çok yalnızdım. Yemek tabağımı alır gelir, hep bu aynanın karşısında yerdim, aynanın içindeki çocukla arkadaşlık ederek.”

                Yüreği sızladı Müjgan’ın çocuğun yalnızlığının acısıyla, onu bir başka sevdi bu sefer.

                devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap