EĞİRDİR GÖLÜ KEREVİT ÇALIŞTAYI'NDAN DAMLALAR

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,EĞİRDİR GÖLÜ KEREVİT ÇALIŞTAYI'NDAN DAMLALAR
Haberin Tarihi: 2.5.2014 11:06:00 - Okunma Sayısı:8457 defa okundu.

29 Nisan 2014 Salı günü başlayıp aynı günün akşamına değin süren Isparta Barida Hotel'deki çalıştayda hem kerevit hem Eğirdir Gölü akademisyenlerce masaya yatırıldı.

EĞİRDİR GÖLÜ KEREVİT ÇALIŞTAYI’NDAN DAMLALAR

 İlhan ŞİMŞEK

(Özel Haber)

 

 

-          Eğirdir Gölü tarımsal ilaçlar yüzünden boğuluyor,

-          Göle sıfır noktasında tarım olmaz,

-          Göl miras olduğu kadar çocuklarımızın bize emanetidir,

-          Devlet, Su Ürünleri Fakültelerini gözden çıkardı;

            öğrenci kaydı yok,

-          Kerevit sekiz bin tondan üç yüz tona düştü,

-          Plaque (mantar) hastalığı kereviti bitirdi,

-          Eğirdir Su Ürünleri İstasyonu, kuluçka yöntemi ile

            kerevitleri kurtarabilecek mi?

-                  Eğirdir Gölü kerevite uygun mu?

 

            29 Nisan 2014 Salı günü başlayıp aynı günün akşamına değin süren Isparta Barida Hotel’deki çalıştayda hem kerevit hem Eğirdir Gölü akademisyenlerce masaya yatırıldı. Çıkan sonuç kerevit ve Eğirdir Gölü için karanlık değil ama parlak da değil. Ancak geleceğin ve çalışmanın anahtarı olan umut kapıları henüz kapanmış da değil.

            İşte Eğirdir Gölü ve kerevit için umut ışığı, bu çalıştayın ana konusunu oluşturdu ve “umut” bütün parlaklığı ile karşımıza çıktı. Su ürünleri akademisyenleri bu konuda yeteri derecede kararlı ve üretici ile avcıların yüreklerine su serpen çalışmalarını bütün hızı ile sürdürüyor. Hastalıkla mücadele; iç tüketimin artırılması ve Türk vatandaşının kereviti bir besin maddesi olarak sofraya taşıması; ihracatın artırılması ve kerevitin doğumundan ölümüne değin, yetişme yöntemlerine değin her türlü konu bu çalıştayda öne çıkan önemli değerlerdi.

            Türkiye, 1984-1985- 1986 yıllarında 8000 ton ile kerevit üretiminde söz sahibi iken mantar hastalığından(veba) dolayı bu rakamı birden 300 tona kadar düşürüyor. Türkiye hâlâ bu azlıktan kurtulmuş değil. Eski günler mumla aranıyor. Yapay üretici sıkıntıda, doğal kaynaklar, Eğirdir Gölü, Beyşehir Gölü gibi, sıkıntıda.

            Eğirdir Göl’ünde durum Türkiye geneliyle aynı. Son istatistiklere göre 1986 yılına gelinceye değin Eğirdir Göl’ünden çıkarılan kerevit 12 tonun üzerindedir. SDÜ Su Ürünleri Fakültesi’nden Doç Dr. Yıldız Polat’a göre 1986’da, başlayan kerevit vebası nedeniyle, 12 tona düşmüştür. Hastalığın başka yerlere sıçramaması için gölde kerevit avcılığı 1987’den 1999 yılına değin 13 yıl yasaklanmıştır. 1999’da yapılan avlamada gölden 125 ton kerevit çıkarılırken bu miktar 2001’de 797 tona kadar çıkmıştır. Ne var ki az da olsa memnun edici bu durum bugün itibariyle hiç de iç açıcı değil. Verilen bilgilere göre şu anda üretim 81 ton gibi yok denecek kadar azdır.

            Konu ile bağlantı olarak Akademisyenlere göre Eğirdir Gölü bitmek üzere. Önlem alınmazsa Eğirdir Gölü’nün içme suyu vasfı ortadan kalkacak. Özellikle tarım çalışmalarının göl çevresine çok yakın bir şekilde, hatta sıfır noktasında yapılması göle en büyük zararı veren etken olarak ifade ediliyor.  Öyle ki, geçmişte Eğirdir Su Ürünleri Enstitüsü Müdürü Sedat Karakoyun’un tespitine göre Gelendost’ta suyun içine değin elma dikimlerinin mevcut olması korkunç sonu hazırlamakta en önde. Göl havzasındaki bahçelerin tarımsal ilaç artıklarının göle boşaltılması ve bahçelere atılan ilaçların yağmur sularıyla göle  ulaşması gölü boğulma noktasına getirdiği söylenerek bu alanda yeterli tedbirlerin bir an önce alınması vurgulandı. Bu anlamda Eğirdir Gölü Özel Hükümleri değerlendirildi. Hükümlerin yeniden ele alınıp geniş bir çerçeveye oturtulması istendi. Özel Hükümler Eğirdir Gölü’nün kurtuluşu için can simidi durumunda. Etkileri yavaş yavaş görülüyor. Olumlu adımlar olumsuzluk makas aralığını kapatıyor.

            Böylesi kirli bir suda, oksijen ve kalsiyum bulunamayacağı için, kerevitin ve diğer canlıların yaşaması mümkün değil gözü ile bakılıyor. Tehlike büyük; hem su, su olmaktan çıkıyor hem göl canlıları büyük tehdit altında.

            Çivril Gölü’nden gelen mantarın etkisiyle yıllardır Eğirdir Gölü kerevit üretimini istenilen seviyeye çıkaramadı. 1870 yılında Avrupa kerevitini vuran kerevit vebası bu kez Türkiye’yi 1986’dan sonra vurdu. Bu yüzden otuz yıl önce kerevitten büyük paralar kazanan Eğirdir Gölü avcıları şimdi sıkıntı içindeler. 1980’li yıllarda 1650’ye yakın kayık, gölü bir gelin gibi süslerken bugün verimsizlik yüzünden kayık sayısı 200’e kadar düşmüştür. Dolayısıyla Eğirdir göl avcısı büyük bir parasal kayba uğramıştır. 1980’li yılların parasının bugünkü karşılığı olan aylık 1500 ile 2000 liraya yakın bir paradan yoksun olan göl kayıkçıları bugün geçimlerini çok zor şartlar altında sürdürüyorlar.

            Çözüm ülke açısından önem arz ediyor. Bu anlamda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Su Ürünleri Fakültelerinin söz sahibi kişileri. Yani akademisyenleri bu anlamda boş durmuyor. İşte bu anlamda göl çalıştayının önemi ortaya çıkıyor. Durumu yakından bilen herkes üzerlerine düşen görevleri kutsal sayıp yerine getirmek için aşırı çalışma örnekleri sergiliyor.

            Eğirdir Su Ürünleri Araştırma İstasyonu Müdürlüğü bu alanda büyük bir cesaret örneği göstererek dev adımlar atmayı başarmış. Kerevitin kuluçka fabrikasını kurmuş. Hani tavuk çiftliği kurarsınız da binlerce yumurta alır, o yumurtalardan yeni tavuklar üretirsiniz ya işte onu yapmış Eğirdir Su Ürünleri Araştırma İstasyonu Müdürü Şakir Çınar. Almış eline kalemi kağıdı, çıkarmış bir proje. Demiş ki madem gölümüz kirlendi ve su hastalandı biz de kendi odalarımızda, havuzlarımızda kerevit kuluçkası fabrikası kurarız. Bunları, ilgili yerlere verir ve ülkemizde azalan kerevitin çoğalmasını sağlarız. Anlatmış projeyi BAKA Genel Sekreteri Tuncay Engin Bey’e. Proje kabul edilmiş ve bir buçuk milyon lira projeye ayrılmış. İstasyon’da kuluçka çalışmaları, para desteğini de arkasına alınca hızla sürüyor. Kerevitler, bu çalışma ile kurtulma umutlarını artırmışa benziyor.

            Eğirdir Gölü balık faunasını tarihinden alıp günümüze değin taşıyan akademisyenlerin çabaları hep dolu. Hiçbiri bardağın boş tarafını görmüyor; hep ileriye bakıp yeni anlayışlar ortaya koyarak çözüme katkıda bulunmayı amaç edinmişler. Kerevit ana konusu her birinin elinde hayata tutunmuş, büyümeye çalışan bir bebek misali... Sabah onda başlayan kerevit konusu öylesine irdelendi ki akşamın yedisine değin bütün yoğunluğu ile sürdü.

            Eğirdir Gölü’nde 1960’lı yıllarda başlayan kerevitin seksenli yıllardaki yükselişi özlem ile anılırken düşüşün nedenleri tek tek bilimsel yönü ile anlatıldı. Bunların içinde ortak noktayı, göle giren balık çeşitlerinin birbiri ile uyum içinde olmadıkları görüşü aldı. Dolayısıyla göle dışarıdan bilimsel veya vatandaşlar tarafından bilimsel olmayan yollardan çok girdi yapıldığı dile getirildi. Göle giren bir balık çeşidinin daha sonraki yıllarda bir diğer balığa zarar verdiği saptanınca bu kez bir başka balığın sorunu ortadan kaldırması için göle bırakılması yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuş. Sanayi tarzı balık çeşitlerinin ekonomik getirisi düşünülmüş olmasına rağmen göle vereceği zarar yıllar öncesinden pek saptanamadığının acısı şimdilerde ortaya çıkıyor şeklinde üstü kapalı söylemler göz ardı edilecek cinsten değildi. Bu yüzden göl balık faunasının çeşitlilik göstermesi aslında göle yarar değil bir bakıma zarar verdiği yönünde kanaatlerin oluşmasına yol açtığı ileri sürüldü. Akademisyenler, aslında kerevitin yalnız yaşamayı seven bir tür olduğunu ancak Eğirdir Gölü’nde yedi tür balık çeşidinin bulunması kerevitin yaşam alanını daralttığı görüşünü dile getirdiler. 1955 yılında göle ilk kez atılan sudak balığının göl faunasına katkısının hâlâ tartışmalı bir konu olduğunu söyleyenlerin sayısı az değildi.

            Gerçekte, akademisyenler kereviti ilk kez görüyorlarmışçasına inceleyip irdelediler. Kuluçka dönemlerinden başlayıp çoğalmalarına değin, sindirim organlarına değin, hangi ortamlarda yetişebileceğine değin, avcıların yararlanmasına değin, ülkenin üretimden ne kazanacağına değin bir dizi görüşlerin ve bu alanda yapılan çalışmaların sunumunun yapıldığı Eğirdir Gölü Kerevit Çalıştayı bu satırlara sığmayacak ölçüde ele alındı.

            Sonuç olarak diyebiliriz ki kerevit, işi bilenlerin elinde. Profesörlerin çoğunlukta olduğu bu çalıştay, Eğirdir Gölü’nün geleceği ve göl canlıları açısından çok yararlı olmuştur. Ortaya konulan görüş ve düşüncelerin her biri kendi alanında çekirdeğin etrafında dolanan gerçekçi yaklaşımlardı.

            Tek bir eksik vardı o da böyle bir çalıştayın, Eğirdir’de imkanlar olmasına rağmen, Eğirdir’de yapılmamış olmasıdır. Çünkü böyle yüksek seviyeli bir akademik çalıştay yine akademik çerçeve içinde kalmıştır. Eğirdir halkı böyle bir çalıştaya katılamamanın üzüntüsünü mutlaka yaşayacaktır. Unutmayalım ki halk desteğini alamayan çalışmaların gerçekleşmesi hem uzun zaman alır hem zor olur.

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap