ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI?NDA EĞİRDİR

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI?NDA EĞİRDİR
Haberin Tarihi: 26.9.2017 10:11:00 - Okunma Sayısı:1947 defa okundu.

EĞİRDİR MENZİLİ VE EĞİRDİR BAHRİYE MÜFREZESİ’NİN KURULMASI

ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI’NDA EĞİRDİR

EĞİRDİR MENZİLİ VE EĞİRDİR BAHRİYE MÜFREZESİ’NİN KURULMASI

Recep BOZKURT

Eğitimci - Yazar

               “Eğirdir Bahriye Müfrezesi’nin Antalya yolu ile yapılan ithalatı Batı Cephesi’ne ulaştırmadaki büyük gayretleri kayda değerdir. Bu faaliyetlerinin nihai zaferin kazanılmasında payı büyük   olmuştur…”

                                                           Fahir Atabek

                                            Harp Tarihi Daire Başkanı

               A-Sakarya Meydan

               Savaşı ve Sonuçları:

               Sakarya Meydan Savaşı, Yunan Ordusu’nun kralları başlarında olmak üzere arkasına bütün emperyalist devletleri alarak Türkleri Anadolu’dan tümüyle atmak için başlattığı ve bütün gücünü kullandığı bir savaştır. Bu savaş, bizim yönümüzde de Ulusumuzun kaderi üzerinde en büyük etkisi olan savaşlardan biridir. Sakarya Savaşları gibi dünya tarihinde, 22 gün 22 gece aralıksız devam eden başka bir savaş yoktur.

               Avrupa’daki topraklarından 1699 yılından beri geri çekilen ve Ankara yakınlarına kadar sürdüren bu çekilişin durdurulduğu; 13 Eylül 1921 tarihten itibaren de düşmanı yurt topraklarından atmaya yönelik taarruzların başladığı bir dönüm noktasıdır, Sakarya Savaşları. Bu savaşlarda, dünyada ilk kez topyekûn savaş stratejisi uygulanmıştır. Ya birlikte ölecek ya da birlikte yaşayacaktık. Mustafa Kemal Paşa bu durumu şöyle açıklar:

               “Savaş demek, yalnız iki ordunun değil; iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşması ve birbirleriyle vuruşması demektir. Bunun için, bütün Türk Ulusu’nu, cephedeki ordu kadar düşünce, duygu ve eylem olarak savaşın içine almalıydım. Ulus bireyleri köyünde,evinde tarlasında bulunan herkes, cephede vuruşan savaşçı gibi kendini görevli bilerek, bütün varlığını yurt savunmasına verecekti. Savaş öncesi yapılan bütün hazırlılar buna yönelikti.

               Meydan Savaşı,100 kilometrelik bir cephe üzerinde ve çok kanlı bir biçimde başladı. Sol kanadımız Ankara’nın 50 kilometre güneyine kadar çekilmişti. Ordumuzun yönü batıya iken güneye döndü. Arkası Ankara iken kuzeye verildi. Yön değiştirilmiş oldu. Bunda hiç sakınca görmedik. Savunma  hatlarımız yer yer kırılıyordu. Ama,kırılan yerin hemen arkasında çabucak yeni bir savunma hattı kuruluyordu.Bunun nedenini anlatmak için dedim ki:

               Savunma Hattı yoktur. Savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış toprağı, yurttaşın kanıyla sulanmadıkça düşmana bırakılamaz. Onun için, küçük büyük her birlik bulunduğu noktadan atılabilir; ama küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler ona uymaz. Bulunduğu noktada sonuna dek dayanmak ve direnmek zorundadır.”

               Ankara yakınlarındaki bu kanlı ve boğaz boğaza savaşlar devam ederken Yunan ordusunun bir kolu da Sandıklı üzerinden Isparta’ya yönelmişti. Sandıklı iki kez işgal edilmiş, Keçiborlu tehdit altına girmişti. Isparta ve Eğirdir çalkalanmakta; bir yandan göç hazırlığı yapılmaktadır. Hafız İbrahim Demiralay, anılarında o buhranlı ve kritik günleri şöyle anlatır:

               “Ankara’dan Isparta’ya dönmüştüm. Kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Paşa’dan Yunan saldırısının yeniden başladığın bildiren acil bir şifreli telgraf aldık. Orduyu takviye zarureti olduğunu bildiriyor, Askerlik Şubelerini teftiş edip yardım bölükleri kurmamız emir olunuyordu. Aynı görev ile Saruhan (Manisa) Mebusu Raşit Bey de ilimize gelmişti. Onu Askerlik Şubesine göndermiş kendim vilayet merkezinde göreve başlamıştım. Topladığımız yardımları ve Müzaheret Bölüklerini Dinar’da 6.Fırka’ya sevk ediyor, Sandıklı Cephesi’ni takviye ediyorduk. Afyon işgal altında olduğundan düşmanla bizim birlikler arsında bağlantı noktası burasıydı.

               Bu saldırılar sırasında Sandıklı iki kez el değiştirmiş, düşman Keçiborlu’ya sarkmak istemişse de karşı hücumlarla geriye atılmışlardı. Bu çarpışmalar sırasında Isparta da tehlike altına girdiğinden buralarda göç hazırlığına başlanmıştı. Yayınladığımız bildirilerle halkı sükûnete, sebat ve metanete davet ettik.

               Cemal Tosun o günlerin Eğirdir’ini anlatırken:

               “Yunanlıların Keçiborlu’ya yaklaştığı haberi Eğirdir’e ulaştığında halkın Anamas taraflarına göç etmek için hazırlandığı ve bazı ailelerin kadın ve çocuklarını aceleyle Çandır tarafına gönderdiğini işitiyorduk.

               İbrahim Ethem Kartal ise anılarında o sıkıntılı günleri aynen şöyle anlatıyordu:

               “Birliklerimiz Sakarya Nehri’ne doğru çekilirken Isparta Mutasarrıfı halkın daha içlere nakli için tedbirler almaya başlamış; Eğirdir’in de düşman eline geçebileceği düşünülerek, Eğirdir Kaymakamına, ‘Eğirdir’i boşaltın!..’ emri verilmiş. Kaymakam Sulhi Bey, ‘Düşman Eğirdir’e yaklaşmadıkça boşaltmam. Ne zaman ki düşman Miskinler mevkiindeki tepelerde görülürse o zaman boşaltırım!..’ diyerek Valilik emrini uygulamamış olduğunu cephede iken gönderilen mektuplardan öğrendim. Zafer sonunda Eğirdir’e döndüğümde eş-dost,bu olayı anlatarak: ‘Ne yiğit kaymakamdı. Valilik emrini dinlemedi, bizi tedirgin etmedi…’ dediler. Görüldüğü gibi, düşmanın Anadolu içlerine doğru yürüme hareketi, Isparta ve çevresinde de düşmanın buralara da gelecek düşüncesini yaşatmış, halkın hayatını kurtarmak amacıyla dağlık kesimlere nakli düşünülmüştür.

               İşte o günler, böyle kara günlerdi…” (27 Haziran 1978 günü yapılan konuşmalardan ve Hayatımdan Kesitler,s.16)

               Düşmanın hareket gücünü azaltmak ve İzmir’den takviye almasını önlemek için 25 Ağustos 1921 günüden itibaren Uşak-Dinar arasındaki 10 demiryolu köprüsü tamamen tahrip edildi. Türk Ordusu için çok önem kazanmaya başlayan Dinar-Eğirdir Demiryolu Hattı, Denizli dolaylarında tahrip edilerek düşmanın bu yolu kullanması önlenmeye çalışıldı. Bu hattan Eğirdir’e gelip giden yolcuların anlattıkları  Yunan zulüm ve tecavüz olayları, halkı derinden etkiliyor, Afyonkarahisar’ın güneyine yönelmiş 7000-8000 mevcutlu 4.Yunan Tümeni’nin varlığı bölgemiz için büyük bir tehdit olarak  varlığını sürdürüyordu. Yunan uçaklarının Eğirdir üzerinde yaptıkları uçuşlar da gerginlik ve tedirginlik yaratan diğer olaylardan biriydi. Sakarya Savaşları’na 50 Yunan uçağı da katılmış, her türlü gözetleme ve keşif çalışmaları yapmış; bu savaşta  biz, ancak iki uçak temin edebilmiş, devamlı uçuşlarla tüm hava gözetlemelerini sürdürmeye çalışmış; kahraman pilotlarımız hava çarpışmalarına katılmış, birçok hedefi bombalamıştı.

               Hemen kuzeyimizdeki Sultan Dağları arkasında ve Afyon-Çay arasındaki savaşlara Eğirdir’den de acil yardım istenmiş, Eğirdir Askerlik Şubesi’nce 50 er ve Müzaheret Takımı’ndan 29 süvari silahlandırılıp buradaki Birinci Tabur’a gönderilmişti.

               23 Ağustos 1921 günü başlayan bu kanlı mücadelede cephede ve cephe gerisinde var olan tüm kaynaklarımızı sonuna kadar kullanmaya başlamıştık.

               Yunan Ordusu’nun gerisinde çok önemli bir bölge olan Afyon çevresinde bulunan 6.Tümen’in takviyesi için yöremizdeki bütün Askerlik Şubelerine gönderilen emirde, ellerinde bulunan ve yeni toplanacak erlerin tümünü, bu tümenin  emrine verilerek  savaş bölgesindeki gereken noktalarda kullanılması istendi. Anadolu’da yaşlı ve çocuklar dışında cepheye gitmeyen kalmamıştı.

               “Tekalif-i Milliye Emirleri” ne göre ise ilçe merkezi ve köylerde kurulan komiteler hemen harekete geçmiş, hayırsever halkımızın yüce gönlünden kopan ne varsa toplanıp cepheye ulaştırılmaya başlanmış; bu işleri de kahraman kadınlarımız başarı ile yapmıştı. Eğirdir’e gelen her çeşit malzeme Altınkum yakınlarındaki limana taşınıyor, oradan da Eğirdir Gölü’nün karşı kıyılarında bulunan Höyük  ve Aşağıkaşıkara  iskelelerine kayık ve mavnalarla gönderiliyor; burada bekleyenlerce omuzlanan malzemeler, ordumuza ulaştırılıyordu. Çünkü, ordumuzun savaş sırasında çektiği en büyük sıkıntı silah,cephane ve araç gereçti.Bunları temin edebilmek için her yol deneniyor,her türlü fedakârlık çekiliyordu.

               Birçok yolcu gibi, Birinci Dünya Savaşı’nda 6.Ordu Komutanı iken, Mondros Mütarekesi sırasında İngilizler tarafından tutuklanan ve Malta’da iki buçuk yıldır esarette kalan Ali İhsan Paşa (Sabis) da, esir kampından kaçarak İtalya üzerinden Söke’ye gelmiş, oradan gizlice Denizli’ye geçmiş, trenle Eğirdir’e gelerek  bu göl yolu ile Akşehir’de orduya katılmış, 6 Ekim 1921 tarihinden itibaren de Başkomutan tarafından Afyon yöresindeki kuvvetlerin komutanlığına getirilmiştir.


Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap