MÜJGAN (38)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (38)
Haberin Tarihi: 19.12.2017 10:14:00 - Okunma Sayısı:3070 defa okundu.

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

MÜJGAN (38)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(38)

                Gelip geçenlere mani olmamak için kapının sağına çekildi.

                Küçük bavulunu yere ayaklarının yanına koyup ellerini mantosunun cebine soktu, gördüklerini seyre daldı.

                Şaşkındı gördüğü güzelliklerden. Karşı sahilin tepelerini süsleyen camilere takıldı kaldı gözleri.

                Bütün haşmetiyle Sultan Ahmet ve Süleymaniye hemen önünde.

                Sağda on beş asırlık Ayasofya vardı.

                Hava ılık ve sisliydi. Müjgan ince bir tül ardından seyreder gibiydi bu güzellikleri. Gözleri sağ kıyılara kaydı; Dolmabahçe selamladı onu bütün inceliğiyle.

                Solda çok ilerde asırların yorgunluğunu omuzlarında taşırcasına Sarayburnu ve Topkapı Sarayı, sabahın mahmurluğuyla nefes alıp veriyordu sanki, yavaş yavaş, yorgun yorgun, tarihi anlatarak.

                İstanbul da ona bakıyordu, güzelliğini ayaklarına sererek, sanki, hangi rüzgarlar attı seni burulara dercesine. Marmara gözünün yeşilini kıskanıp çalkalanmaya başladı.

                İstanbul Müjgan’ı koynuna almaya hazırdı.

                Her şey alışmış olduğu ölçülerin dışında kocaman kocamandı.

                Deniz kocaman, vapurlar kocaman onu selamlayan muhteşem camiler kocaman ve İstanbul koskocamandı….

                İnsanlar çok, pek çok, her bir yana koşuşturmakta; hanımlar çarşafsız, mantosuz, başları açık.

                Her şeyi çok beğendi Müjgan.

                “Burada yaşamak güzel olsa gerek” diye düşündü.

                Birden niçin geldiğini hatırladı.

                “Buraya kadar güzeldi, kolaydı; yer yol aramama lüzum kalmadı, kara tren taşıdı getirdi beni İstanbul’a. Şimdi ne yapacağım? Yol bilmem yordam bilmem bu koca İstanbul’da.”

                Garın merdivenlerinden indi yavaş yavaş, çevresindeki güzellikleri seyrede seyrede.

                Merdivenlerin altında bir kere daha dönüp Haydar Paşa Garı’na baktı sorarcasına: “Ne yapayım şimdi, nereye gideyim?”

                Gar cevap vermedi.

                Aklına beraberinde getirdiği Şemsettin’in eski mektup zarfı geldi.

                “Adres” dedi. Adres var, birine sorsam belki yolu gösterir.”

                Rıhtıma doğru yürüdü. Yanından geçen ilk kadına zarfı gösterip:

                “Şu adresteki yeri biliyorsanız bana gösterebilir misiniz?” dedi.

                Genç kadın bir Müjgan’a bir zarfa baktı, anladı Müjgan’ın uzaklardan geldiğini.

                Okudu,

                Kanlıca, Hamam Sokak No: 54

                İstanbul

                “Taksiye binmeniz lazım kardeşim, yürüyerek gidemezsiniz.”

                Sol taraftaki taksi durağını işaret etti.

                “Bakın hemen şurada taksiler var. Adresi gösterin, onlar sizi gitmek istediğiniz yere götürürler.”

                Müjgan genç ve şık kadına teşekkür edip taksi durağına yürüdü.

                Müjgan’ın içi daraldı, Şemsettin’in evinin taksi ile gidilecek kadar uzak olması pek hoşuna gitmedi. Tedirgindi.

                “Para” dedi, lazım olacak, inşallah kafi derecede yanıma almışımdır. Yetmezse ne yapacağım?”

                Cebinden kocaman bir tomar para çıkardı.          Saymadan geri koydu mantosunun cebine.

                Tomarın ağırlığından yeteceğini anlamıştı paraların.

                Taksi durağına gelmişti. Ne yapacağını bilmeden, taksisinin başında bekleyen bir şoföre yaklaşıp zarfı gösterdi.

                “Şu adrese gitmek istiyorum.”

                Şoför zarfı eline aldı.

                “Bin bacım, götürelim.”

                Genç bir İstanbul delikanlısıydı taksi şoförü. Temiz görünüşü Müjgan’da itimat uyandırdı.

                Müjgan biraz rahatlamıştı. Taksiye girip arkaya oturdu. Küçük bavulunu da yanına koydu.

                Taksi hareket etti. Uzun, tanımadık, güzel yollardan geçti.

                Nihayet taksi küçük bir evin kapısının önünde durdu.

                “İşte bacım, aradığın adres bu, geldik, inebilirsin.”

                Müjgan hiç acele etmeden bavulunu alıp taksiden indi.

                Ücretini sormadan cebinden çıkardığı para tomarını şoföre uzattı.

                “Buyurun, borcum ne kadarsa alın içinden.”

                Şoförün gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir banknot alıp gerisini iade ederken:

                “Böyle tomar tomar uzatma paranı insanlara bacım, burası İstanbul, herkes ben değil.”

                Bir şey anlamadı Müjgan.

                Paraları tekrar cebine koyup elinde bavulu, kapıya yürüdü.

                Kapının önünde için için titrediğinin farkına vardı.

                “Aldırma, açlıktan olsa gerek” dedi.

                Şemsettin’in kapısı önündeydi. Mutluydu. Eli bir türlü kapının ziline gitmiyordu

                “Yoksa korkuyor muyum?”

                Yavaşça kapının ziline dokundu. Zil kısacık çaldı. Ses çıkmadı içerden. Bekledi, biraz daha.

                Tekrar bastı zile, bu sefer biraz daha uzun. Yine bekledi.

                “Belki hala uyuyordur, sabahın bu erken saatinde” dedi.  

devam edecek...

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap