ŞAKİR?İ DİNLERKEN?

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,ŞAKİR?İ DİNLERKEN?
Haberin Tarihi: 28.6.2016 09:27:00 - Okunma Sayısı:1250 defa okundu.

HAKAN YAMAN' IN KONUĞU ŞAKİR'İ DİNLERKEN...

HAKAN YAMAN’LA HAYATIN İÇNDEN

ŞAKİR’İ DİNLERKEN…

 

            MANŞET Gazetesi sahibi Hakan YAMAN’ın, Pazar günleri yayınlanan HAKAN YAMAN’LA HAYATIN İÇİNDEN” programının konuğu, İletişimci/Gazeteci-Yazar Şakir AKSÖZ idi. Hakan, daha önceki programlarından birinde, yine iletişimci /Gazeteci – Yazar Zafer ÇAĞLAYAN’ı konuk etmişti… Zafer; Şakir’in meslek büyüğü idi ve O’na İletişim Fakültesini bitirip, mesleğe atılacağı zaman ağabeylik yapmıştı…

***

İ

            Aslında bu program; Hakan’ın Şakir kardeşine bir “BABALAR GÜNÜ ARMAĞANI” idi. “Yetim” sözcüğünü telâffuz etmekte zorlanması, Şakir için çok doğal karşılanmalıydı… Arapça bir isim olan “yetim” sözcüğü, “babası ölmüş olan çocuk” anlamına geliyordu. Şakir’in babası, 18 Ağustos 1974’te Kıbrıs’ta şehit düştüğünde O, henüz (18) aylıktı ve babasını anımsamıyordu…

            Şakir, (42) yıl önce babasını kaybetmişti ve bugün (44) yaşındaydı… Şakir için, babasız geçen yarım asra yakın o koskocaman kayıp yıllar, nasıl geri gelebilirdi ki?!!!  İnsan yaşamında, telâfisi mümkün olmayan olgu, bu olsa gerek.

***

            Şakir kardeşimiz, “İMAM – HATİP” kökenliydi ve Yalvaç İmam Hatip Lisesini bitirmişti. Ş.Karaağaç’lı olan Şakir, daha sonraları Yalvaç’ın eniştesi olacaktı… Daha küçücük çocukken, ilçe merkezine gazetelerin geleceği saati gözetir ve traktörle gidip, tiryakisi olduğu “TERCÜMAN” gazetesini eve getirirdi… Okuma alışkanlığı, O’nu gazeteci olma içgüdüsü ile yoğurmuştu…

***

            Ş.Karaağaç ve Gelendost’ ta Askerlik Şubesi yoktu. Gölün öte yakasından askere gidenler, Yalvaç Askerlik Şubesinden gidiyordu. Onun için Kıbrıs’ taki şehitlikte, Şakir’in babasının mezar taşında Yalvaç yazıyordu.(= Askerin Yalvaç’tan geldiği kaydı)

        

    Kıbrıs şehitliğinde üç gazeteci: Abdullah SİNAN, Hakan YAMAN ve Şakir AKSÖZ. Şehit Babanın mezarı başında  dualar okuyorlar. Şakir, hiç hatırlamadığı şehit babasının mezar taşına sarılmış, dertleşiyor…Aman Allah’ım, nasıl bir görüntüydü?!!! Duygulanmamak, gözlerden yaşların boşanmaması mümkün müydü?!!! Sinan’ın da, Yaman’ın da Aksöz’ün de babaları ahrete (=öbür dünya) intikal etmişti.

***

            Hakan’ın programında, Kıbrıs Şehitliğindeki bu manzaraları izlerken; 1974’te Polatlı Topçu Okulunda Yedek Subay Öğrenci iken, koğuşta birlikte kaldığımız arkadaşlarımızdan birinin erkenden uyanıp radyoyu açtığı ve Kıbrıs’a Türk Askerlerinin çıkartma yaptığı haberi eşliğinde, Ecevit’in Radyodan yaptığı o meşhur konuşma, gözlerimin önünden bir sinema şeridi gibi akıp geçiyordu… Zamanın başbakanı Ecevit şunları diyordu: “…Uçaklarımız Kıbrıs’a mermi atmıyor, çiçek atıyor… Sadece Kıbrıs’a  değil, Yunanistan’a da “DEMOKRASİ” getiriyoruz!!!”

            …Ve topçu marşıyla, Okuldaki hocalarımızı Kıbrıs’a gönderiyorduk… Milli duygularımız şahlanmış, ayranımız kabarmıştı… İkinci Kıbrıs Harekatında ise, Meriç Nehrinin kıyılarında hem ileri gözetleyici subayı ve hem de batarya subayı olarak askerlik görevimi ifa ediyordum… Hakan’ın bu programı, bana askerlik anılarımı anımsatıyordu…

***

            Lise öğrenimini, Yalvaç’ta İmam – Hatip tahsili yaparak tamamlayan Şakir, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesini kazanır ve dört yıllık  üniversite öğreniminden sonra, İstanbul’da kalmayıp memleketi Isparta’ya döner. Meslek seçimini, daha küçücük çocukken yapmıştır. O, gazeteci olacaktır… Başka mesleği, aklından bile geçirmez.

***

            Isparta’da bir meslek büyüğü ile tanışır: Zafer ÇAĞLAR. Yıl, 1994’ tür. Zafer, Isparta Gazeteciler Cemiyeti Başkanıdır ve aynı zamanda da, Isparta Belediyesi’nin  basın danışmanı. Bir gün Şakir,  “ağabey” olarak bildiği Zafer’in Odasına gelir. Isparta’ lı olduğunu, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olduğunu, Isparta’ da medya sektöründe çalışmak istediğini söyler…

            …Ve Zafer, çiçeği burnunda genç iletişimciye iki seçenek sunar: Ya “ISPARTA” Gazetesinde Tanju beyle çalışmasını, ya da yeni kurulan “AKDENİZ” Gazetesinde çalışmasını. Bu iki öneriden ilkini, yani; “ISPARTA” Gazetesinde Tanju beyle çalışmayı yeğleyen Şakir, artık o çok sevdiği ve de hayallerini süsleyen mesleğine ilk adımını atmıştır… Kısa sürede, zekiliği ve yeteneği ile meslekte hızla ilerleyecektir artık… Yeni yeni dostluklar edinir. Bugün “iki gözüm” lâkabıyla anılan duayen gazeteci Hilmi abisinden de birtakım pratikler kazanır…

***

            Şakir kardeşimiz, Yalvaç’ın eniştesi demiştik. Kayınvalidesi Yalvaç’ lı. Evlendiği Hemşire eşinden, üç kız çocuğu dünyaya geldi. Şakir, Beşiktaş’lı. Milletvekilimiz Süreyya BİLGİǒin ağabeyi Fahrettin BİLGİÇ ise Fenerbahçeli.

            Şakir; evde yemek yaptığı, bulaşıkları yıkadığı, evin camlarını sildiği ve bütün bunları sosyal medyada paylaştığı için adı “kılıbık”a çıkmıştı ve Fahrettin BİLGİÇ de Şakir’e bakın nasıl takılıyordu:

            “… Allah sana, üç tane kazak Damat, üç tane Fenerbahçeli Damat versin…”

***

            SİYASET – MEDYA ilişkilerinde, üzerinde önemle durulması gereken birtakım saptamalarda da bulunuyordu Şakir kardeşimiz. Bir Medya mensubu ile yerel yada ulusal siyasi aktörlerle ilişkiler hangi düzeyde olmalıydı?... Bu ilişkiler bağlamında, tarafsız bir tutum ve de objektiflikten sapmalar olabilir miydi?... Bu konularda Şakir, dünya görüşünün paralelindeki siyasi aktörlerle ilişkilerini sıcak tutarken, milliyetçi / ulusalcı olarak bildiği yada tanıdığı sosyal demokrat yada “SOL” tandanslı yerel/ulusal siyasi aktörlerle de medeni ilişkilerini sürdürmenin mesleğin gereği ve de medya etiği açısından da kaçınılmaz olduğu vurgusunu yapıyordu… Hatta bazı isimleri zikretmekten de kaçınmıyordu… Örneğin; Erkan Mumcu, Mevlüt COŞKUNER, Haydar Kemal KURT, Mehmet AYBATILI  ve Süreyya BİLGİÇ gibi.

            Bir insanın “hain ve bölücü” olmadıkça, onunla diyalog kurmanın ve de beşeri ilişkileri sürdürmenin herhangi bir sakıncasının olmadığını, özellikle vurgulayan Şakir, kendisinde “MİLLİYETÇİ / MUHAFAZAKAR”  dünya görüşünün, üniversite sıralarından beri var olduğunu, üniversite yıllarında bir savrulma yaşamadığını, İmam – Hatip kökenli olduğundan, sağlam dini ve ahlâki değerlerle yetiştiğini de anlatıyordu…

            Parayla / Pulla işinin olmadığını, önceliğinin işi ve ailesi olduğunu da dillendiriyordu… Nüfuz ticareti ise, O’nun defterinde yazmıyordu…

***

            …Ve bu yazımızın da sonuna geldik. Yazımıza nokta koymadan önce, Şakir kardeşimize, bir büyüğü olarak, kazaklık/kılıbıklık üzerine birkaç kelâm etmek istiyorum:  “Ben kazak erkeğim” diyenlere sakın inanma. Asıl kılıbık onlardır… Eğirdir’in eski Belediye Başkanlarından  Tacettin GENCAY; “Ankara’da yaşayan bütün Eğirdir’liler kılıbık” derdi. 70’li yıllarda, çalıştığım kurumdaki mesai arkadaşlarımızdan biri, hazırlamaya çalıştığımız ve ertesi gün de Yönetim Kuruluna sunacağımız Faaliyet Raporunun çıkarılması sabahı bulacağı anlaşıldığında, bütün çalışma arkadaşlarımızdan hemen hemen hepsi, eve/eşlerine “bu akşam eve gelemeyeceklerini” söylerken, o bir arkadaşımız eve telefon etmiyor ve bizleri “kılıbıklık” la suçluyordu…

            …Ve Son söz: Çağdaş erkek, kılıbık erkektir.

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap