SEYAHATÜ’L KÜBRA’NIN ÇEVİRİSİ NASIL YAPILDI?
GENÇLİK YILLARIMDA
İnsanlar doğuyor, büyümeye başlıyor, emekliyor, yürüyor, konuşuyor düşünüyor, kararlar veriyor, uyguluyorlar. Kendilerini hayatın akışı içindeki mücadeleli, uzun yolculuğa fikren ve manen hazırlama gayreti içinde buluyorlar. Bu hazırlık dönemi gençliğimizin bu çağı dünyayı bilinçli olarak yeni yeni görmeye, anlamaya başladığımız, hayatımızı yönlendirdiğimiz, ömrümüzün belki de en tatlı ve azade bir devresi oluyor. Anne-babamıza, evimize olan bağlılığımız bol bol tadılmış, sinemizin en mutena köşesini işgal etmiştir. Gelişmekte olan bedenimizle birlikte beynimize yeni konular düşmüş, yapılanmaya başlamıştır. Memleket sevgisi, istikbal endişesi, aşklar, idealler zevkle düşüncemizi meşgul eden, bizi ufuktan ufka gezdiren kanatlı atlar gibidir artık.
Eğridir’de ilkokulu bitirip, 1940 yılında Isparta Ortaokulu’na başladığımda, yaşamımda fikren daha geniş kapsamlı alanları içine alan yeni bir döneme girmiş bulunuyordum. 1943 yılında, lise tahsili için İstanbul’a gitmemle bu alan daha da genişledi.
Bu ilk gençliğimde zihnime düşen düşüncelerim doğrultusunda; bizim bütün eski edebi kültür varlıklarımızın, bu arada varlığından büyüklerim sayesinde haberdar olduğum ‘Seyahatü’l Kübrâ’nın da Arap Alfabesi ile kitaplarda yazılı olduğunu, Yeni Yazı’ya geçmemize rağmen, Eski Yazı’yı da öğrenmemin elzem olduğunu anlayarak, kendi gayretimle bu emelime ulaşmıştım. Önce kitap harflerini okumayı, sonra rahmetli babam Ahmet Şapçı’dan kalan eski el yazılı evraklar üzerinde çalışarak el yazısını okumayı başardım. Bu gayretimi destekleyen en kuvvetli amil, o zamanlarda kafama koymuş olduğum, sonları daha da kuvvetlenen bir istekle Seyahatü’l Kübrâ’nın tamamını okuyabilme iştiyakı idi.
devam edecek