17:42:20 TARHAN’I AĞLATAN ŞARKI “AĞLAYAN GÖL EĞİRDİR” 15:20:54 EMEKLİ ÖĞRETMEN NURİ KÖKLÜ VEFAT ETTİ 13:58:18  “MUHTARLAR AKADEMİSİ” SONA ERDİ 11:00:53 ISPARTA'DA HÜKÜMLÜLER MANEVİ DEĞERLER GEZİSİNDE 10:45:56 1,06 GRAM EROİN ELE GEÇİRİLDİ 10:39:31 186 ADET UYUŞTURUCU HAP ELE GEÇİRİLDİ 10:23:55 Eğirdir Huzurevinde “Yaşlılık ve Toplumsal Hayat Söyleşisi” Gerçekleştirildi 10:18:23 SDÜ Eğirdir SHMYO’da “Filistin’e Destek ve Dayanışma Günü” Düzenlendi 16:26:56 SDÜ Öğrencileri TRT Geleceğin İletişimcileri Yarışması’nda Ödül Aldı 15:07:12 7. Türkiye Su Ürünleri Seminerleri Isparta'da Sektörün Geleceğine Işık Tuttu 14:40:57 KIBRIS GAZİLERİNDEN EĞİRDİR’E ANLAMLI ZİYARET 12:28:07 EĞİRDİR JANDARMADAN İLKOKUL ÖĞRENCİLERİNE TRAFİK FARKINDALIK EĞİTİMİ 12:14:25 EĞİRDİR'DE JANDARMA TRAFİK UYGULAMASI 4 SERVİS ARACINA CEZA KESİLDİ 12:10:39 Eğirdir Orman İşletme Müdürlüğü’ne Mesleki Eğitim Ziyareti 11:35:53 Dağda Kaybolan Hurşit Yıldırım 3 Gün Sonra Bulundu 18:03:12 AYŞE CANMAYA VEFAT ETTİ 17:02:29 CHP İlçe Başkanlığından Eğirdir Gölü’nden Su Alımına İlişkin Gerçekler ve Kamuoyuna Çağrı 14:12:08 Isparta Ticaret Borsası ve ISUBÜ Atabey MYO'dan Mesleki Eğitime Güçlü Start 12:08:56 DOĞA GEZİSİNE ÇIKAN HURŞİT YILDIRIM’I ARAMA ÇALIŞMALARINA DEVAM EDİLİYOR… 11:55:21 Isparta’da Muhtarlar Akademisi Eğitim Programı Başladı

MÜJGAN (12)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (12)
Haberin Tarihi: 18.11.2017 09:22:00 - Okunma Sayısı:1760 defa okundu.

MÜJGAN

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

-12-

                Günlerden Çarşambadır. Kına gecesidir.

                Bugün Müjgan’la arkadaşlarının eğlence günüdür.

                Oğlan evi kendi evinde, kız evi kendi evinde eğlendiler.

                Akşama doğru oğlan evi, başta Güllüşah, bindallı ve üç etek giymiş, gelinlerini çalgıcılar eşliğinde kız evine yolladı.

                Misafirler büyük salona alındılar. Önde bindallılı, üç etekli  gelinler olmak üzere salonda sıra sıra yarım ay şeklinde hazırlanmış sandalyelere oturdular.

                Kayınvalideye de en ortada, rahat, minderlerle kaplanmış koltukta yer verildi.

                Bugün tefçi Nazife ve dümbelekçi Kel Dudu marifetlerini gösterdiler.

                Nazife, eski güzellerden; kasabada yaşadığı aşklarıyla meşhur. Sesi de kendi gibi şehvetli: Şeytan… Sesi olsaydı insanları yasak aşka böyle bir sesle davet ederdi herhalde.

                Ona refakat eden dümbelekçi Dudu daha sessiz, daha duyarlı ve içine kapanıktı. Dua gibi sesiyle Nazife’yi hep frenlerdi sanki. Her şeyde, her yerde. Bu iki zıt insan nasıl olur da beraber çalışırdı bilinmez. Ama her kasaba düğününün müziğini bu iki sevgili insan yapardı.

                Dans etme sırası geleni, bu iş için özel olarak görevlendirilmiş bir kadın, elinden tutup, öne alır; oynayacak genç kız veya gelin önce herkesten para toplar, toplanan paraları Nazife’nin kucağına atar, tef, dümbelek eşliğinde, söylenen türkülerle dans etmeye başlar.

                Tecrübeli Nazife  bu şarkı-türkülerin sözlerini oynayana uygun seçerdi hep. Bugün de öyleydi.

                Sıra Müjgan’a geldi.

                Müjgan, üstünde kızıl saçlarının parlaklılığını iyice belirten uzun, koyuyeşil üstüne güllerin işlendiği ipekli entari içinde sülün gibi salınıp geldi oyun yerine. Bu elbise ona çok yakışmıştı. Güzel omuzları, ince beliyle bir başka çekiciydi bugün. Pencereden giren güneş ışınları koyu kızıl saçların tellerine dolaşmış çıkmaya çalışır gibi kıpır kıpırdı, mutluydu. Şarkıların en güzelini Müjgan’a çaldılar Nazife ve Dudu. Önce para topladı herkes gibi herkesten. Güllüşah, yarı kapalı gözlerle onu izliyor, için için iftihar ediyordu Müjgan’la. Koynundan çıkardığı bir tomar kağıt paradan yüklüce alıp Müjgan’a verdi. Müjgan biraz şaşkın, kendisine verilen bu değerden gururlu, götürdü attı paraları Nazife’nin kucağına. Nazife ve Kel Dudu vurdular teflerine, dümbeleklerine, Müjgan’da danslarının en güzelini oynadı o akşam. Sonunda alkışlar içinde yerine oturdu.

                Bu eğlence günün geç saatlerine kadar devam etti.

                Akşama doğru sofralar kuruldu. Bulgur pilavlı, bütün etli, irmik helvalı düğün yemekleri yenildi iştahla.

                Yemekten sonra, akşam olmuştu artık, genç kızlar gelinler mumlarını çıkardılar bellerinden, yaktılar. Mum ışığında ve müzik eşliğinde Müjgan’ın ellerine kına yakıldı. Kalan kınalar isteyene verildi. Bir müddet daha sürdü bu eğlence. Sonunda kına kokuları içinde evlerine yollandı düğün misafirleri. Yine kına kokuları içinde hülyalı uykulara verdiler kendilerini gelin adayları.

                Geç vakit Müjgan’da odasına çekildi. Bu son gecesiydi baba evinde. Gideceği yeri sevmesine, istemesine rağmen, bir burukluk vardı içinde…

                Göle bakan pencereden adalara bakarken geleceğini görmeye çalıştı. Bir bulmaca gibiydi içinde doğan sorular. Hiçbirine cevap bulamıyordu.

                Günün de verdiği yorgunlukla yatağa attı kendini.

                Uyur uyanık geçirdi geceyi.

                Günlerden Perşembeydi. Sabah erkenden heyecanla uyandı.

                Artık Şemsettin’i göreceği, onun olacağı gün gelip çatmıştı.

                Bugünün ve gecesinin uzun olacağının da bilincindeydi.

                Bugün damat evinin faal olduğu bir gündü.

                Sabahın erken saatlerinde Şemsettin ve arkadaşları yanlarına düğün çalgıcılarını da alıp hamama gittiler. Öğleye kadar hamamda yıkandılar, eğlendiler.

                Sonunda Şemsettin, Müjgan’dan gelen iç çamaşırlarını ve elbiseleri giydi. Hamamdan çıkınca arkadaşlarıyla yine hep beraber düğün evine geldiler ve günün eğlencesine kaptırdılar kendilerini.

                Sabahın erken saatlerinde uşak Halil at arabasıyla kız evine çeyiz almaya gitti. Çeyizler arabaya yerleştirildi.

                Gelin tarafının yengeleriyle birlikte arabaya yüklenen çeyizler oğlan evine getirildi ve daha önceden hazırlanan gelin odasına

yerli yerince

yerleştirildi.

                Rıza Efendi konağında bu odanın özel yeri vardı.

                Bu odayı Rıza Efendi yaşadığı müddetçe kendisi kullanmıştı.

Konağın en güzel, bol ışıklı, göle bakan en büyük odasıydı.

                Dövme bakırdan koca şömine sol duvarın neredeyse yarısını kaplar. Yandığında ışık yakmaya dahi lüzum kalmaz. Bu şömineye rağmen köşeye kocaman bir soba da kurulmuştur. Odanın öbür ucundaki dar kapıdan, o zaman için lüks olan banyoya girilir.

                Bu banyo Güllüşah’ın arzusu ve emri üzerine yeni yaptırılmıştı sırf Müjgan ve Şemsettin için.

                Pencereler tavandan tabana kadar kıymetli atlas perdelerle örtülüdür. Pencerelerin her birinden bütün kasabayı ve gölü tepeden görürsünüz.

                Tavan süslü, oymalı, duvarlarda el işlemeleriyle kaplı dolaplar, oymalar, raflar var. Bu raflar dolaplar kıymetli antik gümüş tepsiler, sahanlar, kristal sürahiler, bardaklarla doludur.

                Yerlere Acem işi eski kıymetli büyük halılar serilmiştir.

                Odanın penceresiz yegane duvarına da gelin karyolası kurulmuştur. Bu karyola da yine Rıza Efendi’nin ömrü boyunca içinde yattığı pirinç karyoladır. Yayları elden geçirilmiş, yeni yatak serilmiş, Müjgan’ın el işleriyle süslü çarşaflarla kaplanmıştı.

                Odadaki her şey huzurlu ve sakindi, sahiplerini beklemekteydi.

                Öğleye doğru oğlan evinin yengeleri Müjgan’ı hazırlamak için kapıyı çaldılar.

                Müjgan, yıkanmış, temizlenmiş, onları odasında beklemekteydi.

devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap