MÜJGAN (26)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (26)
Haberin Tarihi: 5.12.2017 10:09:00 - Okunma Sayısı:1362 defa okundu.

MÜJGAN (26)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(26)

                Üç  yıl geçti aradan. Üç uzun kupkuru günler, haftalar, aylar, yıllar.

                Zaman her derde deva değildi Müjgan’ın hayatında.

                Hep bekledi Şemsettin’i, belki gelir diye.

                Ve de öyle oldu.

                Bir gece geldi Şemsettin. Biraz daha zayıf, biraz bedbin, eskisi gibi pek bakımlı değildi.

                Kimse sormadı üç yıldır neredeydin diye.

                Rıza bebekten de bahsedilmedi.

                Müjgan derinden kırgındı ona.

                Belli etmedi kırgınlığını ama, geceler artık eskiden olduğu gibi değildi, onunla.

                İçindeki ateşi yıllar, ayrılıklar kor etmişti.

                Ama bu sevgi daha bir başkaydı.

                Artık onun Eğirdir’de kalacağını umut etmekten vazgeçmişti.

                Müjgan onsuz yaşmayı kabullenmişti.

                Bu gelişinde Şemsettin iki ay kaldı.

                Rıza efendiden kalma tarlaların bir kısmını sattı, işlerini bitirince de, aniden:

                “Ben gidiyorum” dedi ve gitti, cepleri tomar tomar para dolu.

                Yine hasret başlamıştı Müjgan için.

                Sessiz sakin gömüldü sevgisinin yalnızlığına.

                Her zamanki gibi ev işleri, misafirler, misafirlikler.

                Bazen hasret doruğuna çıkar, bazen korlar külleri itti, alev oldu cebelleşti onlarla Müjgan.

                O gece yine hasretle baş edemediği bir geceydi.

                Pencereden baktı.

                Göl onu davet ediyordu.

                “Gel konuş bana, sana, hasretine şifa olayım”

                Ay’la gölün, mehtapla buluştuğu bir geceydi.

                Anneleri uyandırmamak için emektar tahta merdivenleri gıcırdatmadan aşağıya indi.

                Taş avluya varınca el yordamıyla göl tarafına bakan kapının tokmağını buldu.

                Kapı homurdandı, açılırken:

                “Nereye gecenin bu saatinde?” dercesine.

                Umursamadı Müjgan.

                Üstünde geceliği, gölün adalara doğru uzanan kayalık ucuna yürüdü. Lodos hızını almış, akşamın geç vakti, el değmemiş kız nefesine dönüşmüş, tatlı ve gizemli hafif hafif üfledi yüzüne.

                Uzun uzun seyretti lacivert geceyi.

                İçi içine sığmamaktaydı, bir şeyler yapmak istercesine, kıpır kıpır.

                Geceliğini bir hamlede çıkardı attı. Fırlattı kendini gölün kollarına koyuverdi, suyun kıpırtılarına. Kulaç attı, uzaklaştı kıyıdan.

                Vücudu sızlamaktaydı özlemle:

                İki misli ağır hissetti göğüslerini kabarmışlardı sanki.

                “Vücudum isyan ediyor bana, sana.”

                Bağırdı uzun uzun.

                “Şemsettiiiin…”

                Sular harekete geçti bu çağrıyla. Balıklara haber verdiler.

                Konuştular, onunla balıklar. Öpüp gıdıkladılar onu alttan alttan. Ona:

                “Bırak kendini, korkma, bak biz de suda batmıyoruz. Batsan da biz tutarız seni; sal kendini arzularını, şevklerini ki toparlanıp kendilerine gelsinler.”

                Yıldızlar da koştular çağrısına.

                Salıncak kurdular ayla deniz arasına. Salladılar Müjgan’ı gölün bir ucundan öbür ucuna.

                Sonra gölle ayla birleşip beşik olup salladılar. Onu, ana gibi.

                Lacivert dalgalar ninnisini söylediler.

                Mehtap ayna oldu ona:

                “Bak gör güzelliğini, her şeyden önce sev kendini.”

                Yıldızlar yağmaya başladılar, yorgan oldular üstüne.

                Sivri dağı bekçiliğini yaptı, rüzgardan, ayazdan korudu kızını.

                “Geçemezsin o tarafa” dedi ayaza, “sonra üşür benim kızım.”

                En sonunda yine yıldızlar konuştu onunla.

                “Bütün aşık yıldızlar selam ederler sana. Üzülme, yalnız değilsin ve de hiçbir sevgi katlanıymayacak kadar zor değildir, bilirsen sevmesini. Sevememenin yoksulluğunu sevmenin çilesinden daha ağırdır.”

                Boş sandallar şahidi oldu bu gecenin.

                Sakinleşmişti artık Müjgan.

                Vedalaştı dalgalarla, yıldızlarla, ayla.

                Balıklar refakat ettiler ona kıyıya kadar.

                Teşekkür etti herkese, Sivri dağına ve de inandığına…

                “Beni benden koru Allah’ım.” diye dua etti.

                Çelik gibi olmuştu vücudu.

                Bir hamlede atladı kayalara, ıslak ıslak geceliğini giydi, yürüdü kayalık yoldan bahçe kapısına.

                Odasına varınca ıslak geceliği çıkardı, kendini yatağa attı. Yüreğine döndü.

                “Kalbime bir tahtaravelli  kurdum Şemsettin, iki ucunda da sen varsın dedi.”

                Uyudu uyandı gece boyunca.

devam edecek...

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap