MÜJGAN (33)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (33)
Haberin Tarihi: 13.12.2017 10:22:00 - Okunma Sayısı:2297 defa okundu.

MÜJGAN (33)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(33)

                Saatçi güldü, mutlu mutlu küçük Müjgan’ı hatırladı.

                “İlk bağ göçünde de aynı şeyi yapardın Müjgan. Bağa girer girmez doğru asmalara koşar, yiyebildiğin kadar yer, kusacak hallere girerdin.” Konuşan Saatçi’dir.

                Fadime ana atıldı bu sefer, sanki zamanı uzatmak istercesine:

                “Müjgan, o günü hatırlıyor musun, hani bağ bozumunda pekmezi fazla kaçırıp günlerce hasta yattığını? Çok korkmuştuk. Günlerce yemeden içmeden yatmıştın yatak da, halen her gözünü açtığında köpüklerin bitip bitmediğini soruyordun.”

                “Hatırlamaz olur muyum. Sigara böreğini de kadayıfı da pekmez köpüğünü de halen eskisi gibi severek yiyorum.”

                Müjgan anladı ana babasının onu bırakmak istemediklerini. Beni o kadar iştahlandırdınız ki börekle, kadayıfa, haydi anne, sofrayı beraber hazırlayalım da ben de senin o güzelim yemeklerinden nasibimi alayım.”

                Beraber çabucak hazırladılar sofrayı. Herkes memnun yemeklerini yediler.

                “Ellerine sağlık anacağım. Her zamanki gibi çok nefisti. Gitmem lazım artık, anneler bekliyorlardır. Bana müsaade.”

                İkisinin de ellerini öpüp kucakladı ayrılırken:

                “Siz de gelin, hep benim gelmemi beklemeyin” dedi.

                Kapıyı açarken Fadime hanım eline kalan yiyeceklerden yaptığı paketi tutuşturdu.

                “Yemek yapmana lüzum yok eve varınca. Annelere verirsin, akşam yerler.”

                “Teşekkür ederim benim düşünceli anam.”

                Anacağını tekrar kucakladı, öptü.

                Kapıdan çıktı.

                Eve geldiğinde anneleri bıraktığı gibi yine mutfakta buldu.

                “İyi akşamlar, işte döndüm.”

                Güllüşah sesli kuran okumakta, Küçük Hanım da dua eder gibi, dizlerinin üstüne oturmuş, ince vücudunu Güllüşah’ın sesine uydurmuş hafif hafif sallanmaktaydı.

                “Hoş geldin” dedi Güllüşah.

                Küçük hanım şaşkın şaşkın baktı.

                “Gel otur bizimle, Kuran da bitti zaten, babanlar nasıl?”

                “İyiler, ikisinin de selamı var.”

                Hepsi bu kadardı Müjgan’ın baba evine gidiş dönüşüyle ilgili söyleyecekleri. Getirdiği paketi açtı, içindekileri bir tabağa boşalttı, masanın üstüne koydu.

                “Bunları annem yolladı, akşam yemeği yapın diye.”

                Güllüşah bir şeyler mırıldandı ama Müjgan anlamadı ne dediğini.

                “Bana ihtiyacınız var mı? Yoksa odama çekileceğim.”

                “İyi geceler kızım, gidebilirsin.”

                “Size de iyi geceler.”

                Güllüşah sevinse de Müjgan’ın eve döndüğünde, ki zaten döneceğinden bir saniye şüphe etmemişti, durumdan çok tedirgindi.

                Müjgan’dan buram buram çıkan hasret dumanlarını görmekteydi; ağda gibi yapışkan, kendisinin de yabancısı olmadığı.

                Ne vefadır ikisinin de sevgileri, hiç yok olmayan…

                Yine o gün merakla yolunu izleyenler, Müjgan’ın koca evine geri dönüşünü görmüşlerdi.

                Dimdik kararlı adımlarla ama güzel yüzü buğulu.

                Bir çoğu:

                “Yürek ister böyle sevmeye, yürek” demiş, kutlamışlardı onu içten içten.

                Kimi de:

                “Bu kadarı da fazla artık” demişti.

                Ama sonunda o koca evinde kocasız annelerle kalmıştı, törelere karşı çıkıp.

                Annelere de Şemsettin’in bağlar ziyaretiyle ilgili bir kelime dahi etmedi.

                Ne şikayet ne rivayet.

                               devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap