SU YASASI TASLAĞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ… (DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,SU YASASI TASLAĞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ… (DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)
Haberin Tarihi: 16.7.2021 17:23:22 - Okunma Sayısı:3900 defa okundu.

Zeki Tarhan Yazdı

SU YASASI TASLAĞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

                Zeki TARHAN – ANKARA

                             DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

                                                                            AKIN / ÖZEL

Yazı dizimizin bu bölümünde, Su kanunu tasarısı ile ilgili olarak, TMMOB’nin Bakanlığa gönderdiği görüşünden önemli bulduğumuz hususları paylaşacağız…

         “…Su kanunu tasarısı, ekosistemin sürdürülebilirliğini, suyun kendini yenileyebilme kapasitesini göz ardı eden, suyu toprağın bütünleyici parçası olarak görmeyen; orman içi sular, akarsular, içme suyu kaynakları, jeotermal sular gibi hiçbir ayrım gözetmeden; tarımsal kullanım, içme suyu gibi farklı amaçları göz önüne almayan ve su kullanım hakkını ihlal ederek hiçbir koşul gözetmeksizin su kaynaklarının tahsisi için, özelleşmesi temeline dayanan ülke su politikaları doğrultusunda ortaya konan bir belge olarak düzenlenmiştir. Devlet, kendi suları üzerindeki kendi haklarından vazgeçmektedir.

  • Tasarı “Su için temel bir kanun” değil, “Su Tahsis Kanunu” tasarısıdır.
  • Suyun ticari bir meta olarak piyasaya sunulmasının son adımı olarak, özelleştirme amacına hizmet etmesi açısından yasa tasarısında suya bir “kaynak” olarak yaklaşılmakta, sadece kullanıma yönelik bir meta şeklinde ele alınmaktadır.
  • Tasarı ile “yeraltında bulunan durgun veya hareket halindeki sular ile kaynak suyu, memba, çay, dere, nehir, ırmak, tabii ve suni göller ile geçiş ve kıyı suları” yani yer altı sularını ve yüzeysel sularını kapsayan tüm su kaynaklarının 49 yıllığına devredilmesi, özelleştirilmesi, ulus ötesi ve yerli tekellere satılması öngörülmektedir.
  • Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki, topluma ait, ülkenin tüm su varlığının / kaynaklarının en kısa yoldan özel sektöre devrini düzenleyen bir kanun tasarısıdır.
  • Kanun temel olarak, “su tahsisi” ne odaklanmış, diğer tüm düzenlemelerin tamamına yakını “tahsis” diğer bir ifade ile satışı kolaylaştırmak üzere; kıt bir kaynak olan su kaynaklarının arzı, kullanımı, dağıtımı ve kontrolü düzenlenmiştir.
  • Suyun kullanımlar arasındaki tahsisinde, sadece verimlilik standardı ölçüt olarak kabul edilmiştir.
  • Tasarıda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ve DSİ’nin görevleri arasında çakışmalar daha da arttırılmıştır, yetki ve sorumluluklar belirsizleştirilmiştir. Taslak; su ile ilgili bütün yasa ve yönetmelikler gözetilmeden hazırlanmış, mevcut parçalanmış kurumsal yapı daha da karmaşık hale getirilmektedir.
  • Doğal bir varlık olan suyun yönetimi, “Su Yönetimi Yüksek Kurulu” gibi idari bir mekanizmaya teslim edilmektedir.
  • “Suyun yönetimi karşılığında ücretlendirilmesi” yaklaşımının bir hak olarak temel insani su ihtiyaçlarının karşılanması ile bağdaşması mümkün değildir.
  • Tasarıyla; mülkiyet hakları, su hakları, görmezden gelinerek zorla kamulaştırma, el koyma olanağı sağlanmaktadır.
  • Tasarıda, “Asgari su akışı” gibi ekolojik olarak doğru bir tanımlama olmayan, tartışmalı tanımlamalara yer verilmiştir.
  • Taslakta çevresel hedefler ve su kalitesi gibi suyun niteliğine ilişkin kavramlar geçiştirilmiştir.
  • Söz konusu kanun, ülkenin suyla ilgili tüm politikalarını yansıtması gerekirken, su hakları, atık sular, sınır aşan sular, doğal kaynak suları vb. pek çok konu “kapsam” dışında bırakılmıştır.
  • Sulama amaçlı su kuyularına, otomatik sayaç okuma sisteminin takılması ile küçük çiftçinin daha da fakirleşmesine yol açılacaktır.

                                                                  ***

                 TEMEL SU KANUNU ŞÖYLE OLMALIDIR

  • Suyun, bir “doğal varlık” olarak yenilenebilirliğinin sağlanması için, suyun bir kamu malı olduğu konusu, su kanunu içinde açıkça ifade edilmelidir.
  • Temel olarak su bir “DOĞAL VARLIK” olarak ele alınmalıdır.
  • Suyun “doğal varlık” olarak kabul edilmesi, “kaynak” olarak sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için de gerek şarttır. Bu sebeple öncelikle tasarıda “su kaynakları” ifadesi, “SU VARLIĞI” şeklinde değiştirilmelidir.
  • Suyun “doğal varlık” olarak sürdürülebilirliğinin sağlanması için, hidrolojik döngü içinde “suyun arazinin bütünleyici parçası olarak” ele alınması ve “suyun ekosistem içindeki fonksiyonunun bilinmesi” gerektiği göz önüne alınarak, tasarı yeniden düzenlenmelidir.
  • Suyun kendini yenileme kapasitesini etkileyecek hiçbir kullanıma izin verilmeyeceği düzenlenmelidir.
  • “Su Kanunu” su için temel kanun niteliğiyle su ile ilgili tüm koruma, geliştirme ve kullanma konularını kapsamalıdır.
  • Su ile ilgili süreçleri bütüncül olarak kapsayarak, temel insani haklar ve ekolojik dengeleri gözetecek ve koruyucu unsurları da içerecek şekilde, havza bütününde ele alınmalıdır.
  • Havzadaki tüm su kullanıcılarını bir bütün içinde ele alan, suyu doğal bir varlık olarak ekosistem içindeki fonksiyonu ile değerlendiren, bir kaynak olarak da üzerindeki kirletici ve diğer risk faktörlerini denetleyebilecek entegre bir havza yönetim anlayışına yer verilmelidir. Bu şekilde, havzanın su potansiyelinin, mekansal planlama kararları ile entegre edilerek yönetilmesine olanak sağlayacak düzenleme yapılmalıdır.
  • Ücretlendirmede, ticari ve insani haklar ayırt edilmelidir.
  • Öncelikle, suyun miktar ve kalite bakımından ölçülmesi ve izlenmesi konusunda sorumlu olacak kurum, (bilgi birikimlerini gözeterek) net olarak belirtilmelidir.
  • Hizmetler açısından, parçalanmış kurumsal yapıyı birleştirecek bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.
  • Ticari bir meta olmayan su, gerçek ve tüzel kişilere tahsis yoluyla özelleştirilmemeli; suyun doğal varlık olarak korunması, kaynak olarak da sağlıklı ve hakkaniyetli kullanılabilmesi, işletilmesi ve denetlenmesi için suya ilişkin her türlü hak ve yetki, kamu tasarrufu ve denetimi altında olmalıdır.
  • Su kaynakları açısından var olan koruma sınırları ile tahsis edilen suya ilişkin kullanım faaliyeti arasındaki sınırlamalara yer verilmelidir.
  • Faydalanma ve öncelik sırasında birinci sırada, EKOSİSTEMİN SU İHTİYACI olmalıdır. Aksi takdirde suyun kendini yenileme kapasitesi temel alınmadan yapılacak kullanım kararlarının sürdürülebilirliğinden söz etmek mümkün değildir.

                                SONUÇ :

              Devletin su üzerindeki toplum adına sahip olduğu kendi haklarından vazgeçtiği, “insan ve doğa için bir hak” temelinde tükenebilir, stratejik önemde ve kıt bir varlık olan suyun gerçek ve tüzel kişilere, süresiz denebilecek şekilde tahsisi ve ticarileştirilmesi, yaşamsal düzeyde stratejik bir hatadır. Suyun gerçek ya da tüzel kişilere tahsis edilmesi, kamu denetiminden çıkarılması politik, ekonomik sorunların yanında, toplum sağlığı açısından tehdit unsuru olacaktır.

             İleride telafisi mümkün olmayan, geleceğimizin satışı anlamına gelen bu tasarıdan bir an önce vazgeçilmeli, geleceğimiz için yaşamsal önemdeki su varlığımızın kullanımı toplum ve doğa için bir hak temelinde yeniden düzenlenmelidir.

DEVAM EDECEK…

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap