“EĞİRDİR’E DAİR” KİTAP KRİTİĞİ…(6. Bölüm-3)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,“EĞİRDİR’E DAİR” KİTAP KRİTİĞİ…(6. Bölüm-3)
Haberin Tarihi: 16.5.2022 09:54:05 - Okunma Sayısı:3603 defa okundu.

Zeki Tarhan Yazdı...

“EĞİRDİR’E DAİR” KİTAP KRİTİĞİ…

                           Zeki TARHAN – ANKARA

                                                              Altıncı Bölüm – 3

            İzmir – Aydın Demiryolu hattının Eğirdir bağlantısının yapılması, kentteki ekonomik yaşamın canlandırılması için önemliydi. İzmir, dönemin büyük bir ticaret merkeziydi ve İzmir ile kurulan ticari bağ Eğirdir’in dış dünyaya açılan kapısı olacaktı… Ve bu dönemde; halı dokuma ve ticaretinde önemli bir gelişme de kaydedilmişti. Bu olgu, yörede üretim ilişkileri ve sermaye yapısında da etkili olmuştu.

                                                         ***

         … “Eğirdir’in çok eskiye dayanan önemli geçim kaynağı  olan balıkçılık ve tarım, Cumhuriyet döneminde temel geçim faaliyetleri ve kentin ekonomik sembolleri haline gelmiştir.”… Balık ve Su Ürünleri, eski dönemlerde de kentte önemli bir gıda ve gelir kaynağıdır.” Bunun yanında, balıkçılığa bağlı olarak, kayıkçılık işlerinin Osmanlı döneminde kentte daha çok Müslüman erkekler tarafından yapıldığı bilinmekte…”

                                                          ***

         Dağ ile göl arasında sıkışan ve dağ eteğine kurulu olduğu için, tarımsal  üretim yapılacak alan oldukça azdır. “Kentin sebze ve meyve ihtiyacının, Osmanlı döneminde özellikle Küçük ve Büyük Gökçeli köyleri ve çevresinden temin edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Tarımsal üretimin kent merkezine yakın yapıldığı, bağ ve bahçelerin ise ağılıkla Pınarpazarı, Yazla ve Karabağlar mevkilerinde yer aldığı” ifade edilmektedir.

         “…Isparta ili, ilçeleri ve çevresinde önemli bir ekonomik değer olan Gül üretiminin, Eğirdir’ de  de 19. Yüzyılın ikinci yarısında başladığı görülmektedir…Isparta mebusu Hacı Eşref Ağa, ikinci meşrutiyetinin ilanının ardından Isparta’ dan Eğirdir’e gül getirterek, bölgede üretimin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Hacı Eşref Ağanın girişimleriyle Kervansaray, Boğazova, Pınarpazarı, Yazla ve çevre köylerde güllüklerin yaygınlaştığı ve Eğirdir’ de gülyağı üretimi yapıldığı anlaşılmaktadır.”

                                                        ***

                “Eğirdir’de katma değeri en yüksek tarımsal faaliyet olan büyük çaplı elma üretiminin, 1950’ler den sonra kendini gösterdiği saptaması yapılıyor… Kentteki tabakhanede “sahtiyan” adı verilen deri üretimi ile, eski adı NİS olan Yeşilada başta olmak üzere EĞİRDİR ALACASI dokumasının ve demirci tezgahlarının önemli olduğu” dile getirilirken, dokumacılığın ve halı üretiminin de bu dönemde geliştiği vurgusu yapılıyor… Ayrıca, Osmanlı döneminde gayri Müslim halkın ilgilendiği sanatlar ise; daha çok dülger (=Ahşap işleri ) ve duvarcılık olarak ifade ediliyor.

               “Osmanlı döneminde kent merkezinde ticaret yapılan alanlar olarak; bir BUĞDAY HANI ve karşısında UN PAZARI yer almakta. Kent pazarı ise, Pazar günleri kuruluyor, çevre kırsal yörelerden gelen ürünler bu pazarda satılıyor…”

                                                         ***

               “…Bağ bozumu zamanı, Eğirdir ve köyleri için, büyük bir tarım ve ticaret hareketliliğinin yaşandığı günlerdir. Bağ bozumu zamanı Eğirdir Pınarpazarı’ n da büyük bir pazar kurulur ve bu Pazar, bölge halkı için önemli bir gelenektir ve ticaret alanı oluşturur… PINARPAZARI, yaz ayları sonunda kurulan büyük pazarı ile 800 yıllık Pazar geleneğini halen yaşatmaktadır…”

                                                        ***

               1952 / 1926 yılları ile 1980 sonrası için; hizmet sektörünün gelişimine dikkat çekilirken, bu  yıllara adeta birer kilometre taşları olarak bakılıyor… Eğirdir Kemik Hastalıkları Hastanesinin  ülkenin her bölgesinden hasta akınına uğramasının yanı sıra, Balkanların / Kafkasların ve Orta doğunun da hasta çekim merkezi haline geldiği, yadsınamaz bir olgu idi. Aynı şekilde Dağ ve Komando Okulunun da Eğirdir’de kurulmuş ve konuşlanmış olması, “teşbihte hata olmaz” özdeyişinden hareketle, Eğirdir’i bir “KOMANDO MABEDİ” haline getirmiş bir olgudur. Her iki olguyu birlikte değerlendirdiğimizde Turizm bağlamında; Hasta turizmi / Asker turizmi ve Göl turizmi olarak ta bakılabilirdi hizmet sektörüne.

              “Adaların yarımadaya dönüştürülmesinin, kentin turizmine bir ivme kazandırdığını ve Adaların bir turizm destinasyonu haline geldiği” saptamasını, göl turizmi ve de Gölün ekolojik dengesinin bozulması bağlamında değerlendirdiğimizde şunu görüyoruz; Eğirdir’ in / Isparta’nın ve Göller bölgesinin ilk turizmcisi üç yabancı dil bilen Kaptan ALADTİN’dir. Fransız, Alman, İngiliz ve Hollanda lı turistleri Eğirdir’e getiren, onları Eğirdir gölü ve Isparta Gölcük’de Göl turizmiyle tanıştıran O’ dur. Henüz Antalya’nın Alanya’ sın da EV PANSİYONCULUĞU bilinmeden, Yeşilada’da Kaptan Aladtin’in otantik Pansiyonu vardı ve Avrupa’lı turistleri Eğirdir’e kazandıran bir turizm elçisiydi Kaptan.

                                                         ***

                Kitapta; Eğirdir’in ekonomik yapısının değişim ve de dönüşümüne bir projektör tutuluyor ve geride kalan (1) asırda, ekonomik nedenlerle demografik bir değişim yaşandığına vurgu yapılıyor… Ve kimi kaynaklara dayandırılarak; “Eğirdir’in sosyo – ekonomik nedenlerle yirminci yüzyılda çevre illere göç verdiği” ifade ediliyor. Ve bakın, Osmanlı’nın son dönemleriyle  Cumhuriyetin ilk yıllarında görülen “göç” olgusu nasıl değerlendiriliyor; “…Ticaret yolu üzerinde olması ve alternatif istihdam alanlarının bulunması nedeniyle, İzmir bölgesine, 1950’ler den sonra kentleşmenin hız kazanması ile İstanbul ve büyükşehirlere, 1980’den sonra ise, ekonomik nedenlerle turizm kenti ve yakın olması nedeniyle, Antalya’ya doğru bir nüfus hareketi olduğu söylenebilir.”

                                                         ***

            Göç ve demografik yapının değişimi ile ilgili olarak şöyle bir kritik yapılabilir:  Göç olgusu, bir realite. Eğirdir / Isparta / Antalya bağlamında düşünürsek, Antalya’nın bir Dünya turizm Merkezi olduğunu kabul etmeliyiz. Eğirdir / Isparta ise, Antalya megapolünün arka bahçesi konumunda. Eğirdir ve Isparta’nın Toros silsilesi içerisinde, sosyo – kültürel ve sosyo – ekonomik yaşamın içerisinde, Toros kültürüyle yoğrulduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Eğirdir / Ş.Karaağaç / Sütçüler yaylaları, Serik ilçesi’n den her yaz buralara göçen Yörüklerin konuşlandığı yaşam alanlarıdır… Develeriyle, Akkoyun ve Karakoyunlarıyla, kıl çadırlarıyla buralara göçerler. Bu göç; coğrafyanın bu topluma verdiği bir zorunluluktur. Eğirdir’ in Yeşilada’sından İstanbul’a göçen Adalılar ise, Eğirdir Gölü’ nün hidrojeolojik döngüsünün bir sonucudur.

               Eğirdir’in kırsal yerleşimlerinden kent merkezine  göç yaşandığı gibi, Isparta kent merkezine de aynı şekilde kırsaldan göç yaşanmakta… Isparta kent insanı da Antalya’ya göçmekte, boşalan kent kır’ dan gelenlerle doldurulmakta… Antalya’nın nüfusunun üçte biri Isparta’ lı. Kır kültürü ile kentleşemeyen kır insanı olgusu… Bu olgu; Üniversitemizin bilimsel araştırma konusu olacak kadar önem arz etmektedir. Buradan Songül hocamıza da bir mesaj vermiş olduk.

DEVAM EDECEK…

                      

              

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap