GÖK ÇATLADI
Memleketin
birinde varlıklı bir adam yaşarmış. Çevresinde eşi, dostu, akranı derken
ayakçıdan kıyakçıya, yağcıdan dayakçıya çok mu çokmuş.
Varsıl, bir yerlerden uygun fiyata yüz tane toklu denk getirmiş. Kışı
ağılda, baharı yazıda marabalar elinde geçiren sürü için Arap çöllerinden esen
sıcak yeller bastırmış. Bir de bin bir sinek, haşarat çıkmış mı? Artık püfür,
püfür esen yaylalara yol almaktan başkaca çözüm var mıymış? Ancak sürüye bir çoban olmalıymış. Öyle bir
çoban ki, darı dar, zoru zor görsün. Nerde ateş, orda har görsün. Sürüyü ar
görsün. Kurdu, kuşu yar görsün.
Sorulmuş,
soruşturulmuş. İnce elenmemiş ama sık dokunmuş. Bir de üflenip okunmuş.
Ayakçısı, kıyakçısı, yağcısı, dayakçısı seyri sefere çıkmış. Güvenilirliğine
inanılan bir çoban bulunmuş. Çobanı huzuruna alan varsıl, sürünün götürüleceği
yaylayı bir güzel tarif eylemiş. Çobanla evinin damına çıkmış. Sağ kolunu
uzatmış. Elini yumruk yapmış. İşaret parmağıyla yaylayı göstermiş. Yaylada
gerekli olan boz eşeğe yüklenmiş. Varsıl demiş:
“Eylül’ün
11’inde olmadı 12’sinde gelirim. Sürüyü teslim alırım Ücretini öderim.”
Sürüyle
gitmiş çoban yaylaya. Geçen zaman hafta olmuş. Varsılda sabır dolmuş. Acaba
çoban doğru yere gitmiş midir? Meraktan çatlayacak. Çevresindekiler, varsılın
yüreğine tasla su serpmişler. Onun yüreği bir türlü soğumamış. Har artmış. İki
kez daha artmış. Bir hafta daha geçmiş. Varsılda işkil, saldırıya geçmiş.
Akşamı zor etmiş. Karanlık basmış ortalığı. Kimselere sezdirmeden evden
sıvışmış. Yaylanın iyi gözlenebildiği bir tepede almış soluğu. Karanlığa gömülü
yaylada, bir çoban ateşi görmüş. Ölçmüş, biçmiş. Ateşin olduğu yer sürünün
gittiği yermiş. Varsıl mırıldanmış kendisine:
“Aferin
çobana! Boşuna tedirgin oldum. Bir de yoruldum.”
Aradan
bir ay daha geçmeden, işkil düşmüş varsıla yeniden. Sürü yerinde mi? Öğleleri
serinde mi? Onda yükselmiş hararet! Sucular yetişin, ya medet! Haber salınmış
çevreye. Yağ girmiş devreye. Varsılda ateş düşmüş üçte bire. Benzetir adamı,
işkil bu bir kere. Harılmış, harılmış ya yağcılar. Hemen yola çıkmamış
dağcılar. Varsılda ateş inmiş yarıya, yağcılar sanki benzemiş arıya? Artırılmış
yağın özgülü, bu doz tutar mı tufan günü. Bir yakarış kabul olmuş. Ateş yenik
üçte ikiye, zaman da çatmış ikindiye. Bakmışlar ki, varsılda işkil azaldı. Ama
korkusu: “Sürü az aldı.” Eğer ateşi düşmeyeymiş, vay ki çevresindekilerin
halineymiş!
Az
geçmiş, uz geçmiş. Dere, tepe düz geçmiş. Altı ay, bir güz geçmiş. Ben deyim
Eylül’ün 11’i, siz deyin 12’si. Ol gün gelip çatmış. Bakmış ki varsıl, çoban
evinde çoban. Ocağa iki kütük atmış. Kulağı kesik arkadaşıyla yan gelip yatmış.
Kütükten kopardıkları çöple dişlerini karıştırıyorlarmış.
Selam
vermiş varsıl, eşikte durmuş. İçerdekiler fırlamışlar ayağa. Bakmış ki çoban,
kapıda duruyor ağa. Alınmış selam,
kepeneğe buyur edilmiş hemen.
“
Ne var, yok?” diye sormuş varsıl.
“İyilik,
sağlık. Her şey iyidir ağam.” diye yanıtlamış çoban.
“Sizden
ne haber ağam?” demiş çoban.
“Bizde de iyilik, sağlık.” demiş varsıl.
“Çoluk, çocuk…” demiş çoban.
“Onlar
da iyidirler hamdolsun.” demiş varsıl.
“Koyun,
kuzu, koç, toklu?” demiş varsıl.
Kulağı
al kesmiş çobanın. Nabzı yükselmiş doksan dokuza. Varsıl, anlayacakmış bir
okusa. Okumayınca bakar olmuş susa, susa. Çoban bir varsıla, bir kapıya bakmış.
Bakışlarını uzatmış yeşil koyaklara. Başlamış okumaya.
“Ağam,
bir gün yağmur yağdı. Gök çatladı. 72’sinin ödü patladı. Yardan atladı baş
toklu. Arkasından 5 toklu… 10’unu verdim kasaba. 10’unu da gayri sen katma
hesaba. Kurt kaptı 1’ini. 1’inin de al, buyur derisini.”
Okumayı
sonlandıran çoban, az önce mideye gönderdikleri son toklunun derisini varsılın
önüne koymuş. Kan, beynine hücum etmiş varsılın. Püskürmüş, say ki volkan:
“Bu,
ne biçim hesap u.an!”
Öfkeden
nerdeyse kuduracakmış. İyi ki aşısını bulmuşlarmış. Köşede duran çömleği
kaptığı gibi çobanın kafasına indirmiş. Çoban, kırılan çömlekten başına dökülen
ve gözlerine doğru akmaya başlayan yoğurdu eliyle temizlemiş. Son paragrafa
geçmiş:
“Hamdolsun ki, bu işten de alnımızın akıyla çıktık.”
Derinine daldığım bizim Yörükler coğrafyasının bu kıssasını masal
havasına büründürdüm. Birazcık da sündürdüm. Asıl olan şudur: Anasına maya olan
yoğurdun boya olmadığıdır.