GÖK ÇATLADI

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,GÖK ÇATLADI
Haberin Tarihi: 8.1.2014 09:47:00 - Okunma Sayısı:4681 defa okundu.

GÖK ÇATLADI

 

            Memleketin birinde varlıklı bir adam yaşarmış. Çevresinde eşi, dostu, akranı derken ayakçıdan kıyakçıya, yağcıdan dayakçıya çok mu çokmuş.

     Varsıl, bir yerlerden uygun fiyata yüz tane toklu denk getirmiş. Kışı ağılda, baharı yazıda marabalar elinde geçiren sürü için Arap çöllerinden esen sıcak yeller bastırmış. Bir de bin bir sinek, haşarat çıkmış mı? Artık püfür, püfür esen yaylalara yol almaktan başkaca çözüm var mıymış?  Ancak sürüye bir çoban olmalıymış. Öyle bir çoban ki, darı dar, zoru zor görsün. Nerde ateş, orda har görsün. Sürüyü ar görsün. Kurdu, kuşu yar görsün.

            Sorulmuş, soruşturulmuş. İnce elenmemiş ama sık dokunmuş. Bir de üflenip okunmuş. Ayakçısı, kıyakçısı, yağcısı, dayakçısı seyri sefere çıkmış. Güvenilirliğine inanılan bir çoban bulunmuş. Çobanı huzuruna alan varsıl, sürünün götürüleceği yaylayı bir güzel tarif eylemiş. Çobanla evinin damına çıkmış. Sağ kolunu uzatmış. Elini yumruk yapmış. İşaret parmağıyla yaylayı göstermiş. Yaylada gerekli olan boz eşeğe yüklenmiş. Varsıl demiş:

            “Eylül’ün 11’inde olmadı 12’sinde gelirim. Sürüyü teslim alırım Ücretini öderim.”

            Sürüyle gitmiş çoban yaylaya. Geçen zaman hafta olmuş. Varsılda sabır dolmuş. Acaba çoban doğru yere gitmiş midir? Meraktan çatlayacak. Çevresindekiler, varsılın yüreğine tasla su serpmişler. Onun yüreği bir türlü soğumamış. Har artmış. İki kez daha artmış. Bir hafta daha geçmiş. Varsılda işkil, saldırıya geçmiş. Akşamı zor etmiş. Karanlık basmış ortalığı. Kimselere sezdirmeden evden sıvışmış. Yaylanın iyi gözlenebildiği bir tepede almış soluğu. Karanlığa gömülü yaylada, bir çoban ateşi görmüş. Ölçmüş, biçmiş. Ateşin olduğu yer sürünün gittiği yermiş. Varsıl mırıldanmış kendisine:

            “Aferin çobana! Boşuna tedirgin oldum. Bir de yoruldum.”

            Aradan bir ay daha geçmeden, işkil düşmüş varsıla yeniden. Sürü yerinde mi? Öğleleri serinde mi? Onda yükselmiş hararet! Sucular yetişin, ya medet! Haber salınmış çevreye. Yağ girmiş devreye. Varsılda ateş düşmüş üçte bire. Benzetir adamı, işkil bu bir kere. Harılmış, harılmış ya yağcılar. Hemen yola çıkmamış dağcılar. Varsılda ateş inmiş yarıya, yağcılar sanki benzemiş arıya? Artırılmış yağın özgülü, bu doz tutar mı tufan günü. Bir yakarış kabul olmuş. Ateş yenik üçte ikiye, zaman da çatmış ikindiye. Bakmışlar ki, varsılda işkil azaldı. Ama korkusu: “Sürü az aldı.” Eğer ateşi düşmeyeymiş, vay ki çevresindekilerin halineymiş!

            Az geçmiş, uz geçmiş. Dere, tepe düz geçmiş. Altı ay, bir güz geçmiş. Ben deyim Eylül’ün 11’i, siz deyin 12’si. Ol gün gelip çatmış. Bakmış ki varsıl, çoban evinde çoban. Ocağa iki kütük atmış. Kulağı kesik arkadaşıyla yan gelip yatmış. Kütükten kopardıkları çöple dişlerini karıştırıyorlarmış.

            Selam vermiş varsıl, eşikte durmuş. İçerdekiler fırlamışlar ayağa. Bakmış ki çoban, kapıda duruyor ağa. Alınmış selam,  kepeneğe buyur edilmiş hemen.

            “ Ne var, yok?” diye sormuş varsıl.   

            “İyilik, sağlık. Her şey iyidir ağam.” diye yanıtlamış çoban.

            “Sizden ne haber ağam?” demiş çoban.

     “Bizde de iyilik, sağlık.” demiş varsıl.

     “Çoluk, çocuk…” demiş çoban.

            “Onlar da iyidirler hamdolsun.” demiş varsıl.

            “Koyun, kuzu, koç, toklu?” demiş varsıl.

            Kulağı al kesmiş çobanın. Nabzı yükselmiş doksan dokuza. Varsıl, anlayacakmış bir okusa. Okumayınca bakar olmuş susa, susa. Çoban bir varsıla, bir kapıya bakmış. Bakışlarını uzatmış yeşil koyaklara. Başlamış okumaya.

            “Ağam, bir gün yağmur yağdı. Gök çatladı. 72’sinin ödü patladı. Yardan atladı baş toklu. Arkasından 5 toklu… 10’unu verdim kasaba. 10’unu da gayri sen katma hesaba. Kurt kaptı 1’ini. 1’inin de al, buyur derisini.”

            Okumayı sonlandıran çoban, az önce mideye gönderdikleri son toklunun derisini varsılın önüne koymuş. Kan, beynine hücum etmiş varsılın. Püskürmüş, say ki volkan:

            “Bu, ne biçim hesap u.an!”

            Öfkeden nerdeyse kuduracakmış. İyi ki aşısını bulmuşlarmış. Köşede duran çömleği kaptığı gibi çobanın kafasına indirmiş. Çoban, kırılan çömlekten başına dökülen ve gözlerine doğru akmaya başlayan yoğurdu eliyle temizlemiş. Son paragrafa geçmiş:  

     “Hamdolsun ki, bu işten de alnımızın akıyla çıktık.”

     Derinine daldığım bizim Yörükler coğrafyasının bu kıssasını masal havasına büründürdüm. Birazcık da sündürdüm. Asıl olan şudur: Anasına maya olan yoğurdun boya olmadığıdır.

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap