HAPİSHANE ÖLÜMLERİ
Son
günlerde Anayasa mahkemesi, Tutukluluğun nedensiz sürmesini engellemeye yönelik
kararlar aldı. İnandırıcı gerekçeler olmadan ve kaçma olasılığı bulunmadığı
halde tutukluluğun sürmesi; insan haklarına ve adalet duygusuna aykırı olduğu
gibi, vicdanları da sızlatıyor. Eğitimli
ve yaşlı kişilerin tutukluluğa dayanması daha zor! Kefaletle tahliye diye de
bir yol var! Politik davalarda, bu yol
hiç işletilmedi! Parasız pulsuz olduğu halde suç örgütünün kasası denilerek
tutuklanan ve gözleri durumu anlamamış gibi sorgulayarak bakarken ölen ve
cenazesini belediyenin kaldırdığı zavallı vatandaşa acımamak mümkün mü?
Kaymakamlıktan
istifa edip; Yalvaç'ın ağır cezalarının
görüldüğü Akşehir'de Avukatlık yaptığım yıllarda; tutuklu veya Hükümlülerden
bazılarının tahliyeden birkaç ay sonra ölmeleri; "Hapiste hareketsizlikten
şiştikleri" şeklinde yorumlanıyordu.
Sücüllü
kasabasında iki ağadan birinin en küçük oğlu, çok adam vurdu. Cezaevinde çok
yatıp, tahliye oldu. Kabadayılıktan ve silahtan hiç vazgeçmedi. Hapse düşmek
umurunda değildi. Tutuklandığında üzülmez; çıktığında, sevinç gösterileri
yapmazdı. Hep aynı neşeli ve saygılı delikanlı havasını sürdürdü. Kasaba
belediyesinin kitaplığına bağış için gittiğimde; o havasını kaybetmemişti.
Babasının binlerce koyunu olduğu söylenirdi;
-"Sürüler
duruyor mu?" dedim.
-“Mera
kalmadı. Her yere orman dikildi. Çobanıyla, sopasıyla, köpeğiyle hepsini
sattım." yanıtını verdi.
Yalvaç’ın
başka bir kasabasından olan ve cinayetten yatan diğer bir müvekkilim kefaletle
tahliye oldu. Babası "kefaleti yatır, öderim" dedi. Oğlan çıktı.
Köyüne vardı; para gelmedi. Üç ay sonra öldüğünü duydum.
Akşehir cezaevinde isyan çıktı; müdürü öldürmekten
müebbet alıp Sinop zindanına sürülenler, orada rutubetten öldüler.
Ankara'daki
avukatlığımda ve Ulucanlar Cezaevinde de; durumlar farklı değildi. Her yerde
olduğundan fazla cezaevlerinde mobing vardır. İdamlık veya müebbete mahkûm
koğuş ağaları, korkusuz ve acımasızdır. Azgınlar diğerlerine eziyet eder;
haraca bağlar. Irzına geçilen ve öldürülme korkusundan şikâyet edemeyen
mahkûmlar olur. Duruma aldırmayanlar sağ çıkmayı başarır
*
Tutukluluğu kendine yakıştıramayanlar;
*
Aşırı üzülenler,
*
Kendine acımaktan başka işle uğraşmayanlar, sağlıklarını tehlikeye atar.
*
Hassas olanlar hastalanır veya ölür.
*
Gamsızlar kurtulur.
*
Tutukevinde kendilerini oyalayacak iş ve meşguliyet bulanlar, kuşla, bulutla, çiçekle; bitkiyle, ışık ve
gölgenin geliş gidişiyle bile oyalanıp sevinme nedeni yaratanlar; cezaevi
yaşamından daha az etkilenir.
*İmanı
güçlü olanlar zamanlarının çoğunu ibadet ve dua ile geçirenler; başına gelenin
Tanrının bir imtihanı olduğunu düşünüp sabredenler de, tutukluluk ve hükümlülük
haline aşırı üzülüp; kendilerini harap etmiyor. İbadetini yerine getirip;
sabretmeyi vazife sayıyor. Günü gelince sağlam çıkıyorlar.
Mahalli
mahkemede girmediğim bir kısım cinayet davalarına, birinci ceza dairesinde
girdim. 1992'de Avukatlığı bıraktım. Barodan kaydımı sildirdim.
Bizim oralarda; "DÜŞMEZ KALKMAZ BİR ALLAH!" denir. Herkesin,
en tepedekilerin başına bile, her şey gelebilir. Mahpus bile olsalar,
İnsanlara, hatta bütün canlılara merhametle ve affedici davranmak yüce
dinimizin de emridir.