DİNLE HALKIM!

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,DİNLE HALKIM!
Haberin Tarihi: 1.1.2014 14:30:00 - Okunma Sayısı:2241 defa okundu.

DİNLE HALKIM!

Hürriyet’ten Yılmaz Özdil’in öncülüğünü yaptığı ve artık Başbakan’ın danışmanının da “Türk Ordusu’na kumpas kurulduğunu” beyan ettiği kumpaslı yargılamalardan hüküm giymiş olan komutanlarla yazışma hareketine sızlayan vicdanımı dinleyip katıldım.  

6 Kasım 2013’te İstanbul-Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi’nden yazılmış olan mektup 25 Aralık 2013’te kapımıza geldi. Zarfına “ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR” ibaresi basılmıştı. “Adalet Arayanlar Adına” mektubu imzalayan ise “Deniz Kurmay Albay”… İletişim hızının zirve yaptığı günümüzde 51 gün sonra kapımıza gelebilen bu mektuba “Gelen-1” adını koyuyorum Bu konuda yazılacaklar “BİRKAÇ SATIR”la değil “BİRÇOK SATIR”la da anlatılamaz” dedim kendime. Adalete olan inancımı yeniden kazanmak, ilerde yüreğimin ezikliğini yeniden yaşamamak için bunu anlatmamın insanlık görevi olduğunu düşündüm.

Bizler Balyoz iftirasından mağdur albaylarız. Bize üzülmenizi değil, sadece gerçekleri bilmenizi istiyoruz” diyerek başlıyor mektup. Bizim adımıza Silivri’de yargılanan ve bizim adımıza cezalandırılan bu komutanların cesur duruşunu görüyorum bu cümlede. Acındırmak, çaresizliğin göstergesidir diyorum.

 Duruşmaların televizyondan canlı veya banttan yayınlanması talebimizi kabul etmediler. Biliyorlardı ki, bir tek celsenin dahi sizin tarafınızdan izlenmesi, çıplak gerçeği görmenizi ve davanın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlamanızı sağlayacaktı. Siz, haklı olarak ‘İddialar ciddi, ama şüpheli yanları da var. Bakalım yargılansınlar, sonunda devletin hâkimleri, mahkemeleri doğru bir karar verecektir.’ Düşüncesi içinde oldunuz. İnanın, biz de garip bir saflıkla, mahkemenin ne kadar yanlı olursa olsun, savunmalarımız, delillerin sahte olduğunu gösteren binlerce tutarsızlık ve otuza 30’a yakın bilirkişi raporu karşısında mahkûmiyet kararı vermeyeceğini, veremeyeceğini düşünüyorduk. Ama öyle olmadı!” diye süren mektup, kurulan kumpas içindeki tutarsızlıkların sağduyu sahibi olanlardan kaçırılmak istendiğine dokunuyor.

Mektupta anlatılan tutarsızlıkların birçoğunun basın ve medyada yer aldığı bilinmektedir. Şimdi bu tutarsızlıklara bir göz atalım:

*Bir yazıyı yazdığı iddia edilen bir komutan, yazının yazıldığı saatte su altında dalışta olduğunun TRT görüntülerini sunmuş. Mahkeme  Peki” demiş.

**Fenerbahçe stadına doldurulacak halkın havadan kontrol görevinin verildiği iddia edilen F-16 pilotu, stadın bu uçakla geçiş sırasında çekilmiş fotoğrafını sunarak “Stat üzerinden geçiş 3 saniyeden az sürer. Neyi, nasıl kontrol edebilirim? Bu imkânsız!” demiş. Mahkeme “Peki” demiş.

***Altında ıslak imzasının bulunmadığı yazıyı yazdığı iddia edilen ve yazıda geçen adının yanlışlığını “Ben kendi adımı yanlış yazacak kadar zekâdan yoksun biri miyim?” diye soran komutana “Peki” diyen mahkeme, başka şey sormamış, söylememiş.

****Savunma avukatlarından biri, Ankara ODTÜ’den bilgisayar uzmanı bilirkişi tanığın dinlenmesi talebini akşama kadar süren bir duruşmada heyete söylediği halde yasal olan bu talep duymazdan gelinerek en sonunda “Dinlemeye gerek yok!” denilmiş.

*****Yine bir yazıyı hazırladığı iddia edilen komutan iddia edilen saatte denizaltıyla manevrada olduğunu geminin seyir defteriyle ve mahkemenin dışında bekleyen subayların tanıklığı ile kanıtlamak istemiş ancak mahkeme oralı olmamış.

******Ortaya konulan çelişkilerin, “delillerin tartışılması aşamasında” ele alınacağını söyleyen mahkeme, “delillerin tartışılmasının savunmalarda yapıldığına ve ayrıca bir aşamaya gerek olamadığına” hükmederek yargılananları şaşırtmış.

*Davada yargılanan havacı ve denizci subayların hiçbirisinin 1.Ordu Komutanlığı Seminerine katılmadığını, iddia tarihinde ise bu subaylar yüzbaşı-binbaşı rütbesindeymişler.

*Kanıt diye sunulan dijital dosyaların uydurma olduğu, ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi, Yıldız Teknik Üniversiteleri olmak üzere yurdumuzun en saygın üniversiteleri ile ABD ve Almanya’daki adli bilişim uzman kuruluşlarından alınan 30 bilirkişi raporuyla ispatlanmış ama yok sayılmış.

*Mart 2003’te kaydedilip kapatılmış bir CD’de yer alan dijital dosyalarda 2007 yılında piyasaya sürülen “Office 2007” uygulamasına ait “Calibri ve Cambria” yazı tipleri kullanılmış; Microsoft Firması da ilgili yazı tiplerinin “Office 2007” ile kullanılmaya başlandığını Mahkemeye gönderdiği resmi yazıyla belirtmiş.

*2003 yılında dijital olarak hazırlandığı ileri sürülen bir yazı içinde, TSK Personel Kanununun 2005 yılında TBMM’de değiştirilmiş halinin yer almaktaymış.

*03 Ocak 2003 tarihinde Aksaz/Marmaris Deniz Üssü’nde subayların bir araya gelerek darbe hazırlığıyla ilgili bir toplantı yaptıkları iddiasında adı geçen bir subayın, belirtilen tarihte yurtdışında büyükelçimizle çekilmiş resmi, bazı gazetelerde yer almış.

*Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhında 13 Aralık 2002 ve 02 Ocak 2003 tarihlerinde yasadışı toplantıya katıldıkları ileri sürülen bir subay yurtdışında, diğeri ameliyat sonrası istirahatlıymış.  

*Değeri yüz milyar dolarla ölçülen İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının iki havacı subay tarafından kontrol altına alınması planın da yer aldığı ileri sürülen iki komutandan biri 16 yıl hüküm giyerken ötekinin ifadesi bile alınmamış.

*Komutanını tutuklamakla görevlendirildiği ileri sürülen bir subay, iddia edilen tarihte lenf kanseri ameliyatı olmuş ve hastanede yattığını kanıtlamasına rağmen hüküm giymiş.

*Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’nin de taraf olduğu BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, mağdurlarca yapılan başvuru üzerine Türkiye’nin de resmi yanıtını alarak “Mağdurların keyfi olarak tutuklandıklarına, savunma haklarının yok sayılarak adil yargılanmadıklarına ve bu uygulamanın ağır insan hakları ihlalleri olduğuna” karar vermiş. “Keyfi tutuklamanın sona erdirilmesini ve ihlallerin iç hukuk yolları ile düzeltilmesini” talep etmiş.

*Bilindiği üzere, 12 Eylül 2010 halk oylamasından sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oluşturulmuştu. Balyoz Davasına bakan Silivri Mahkemesinin Başkanının yargılamanın başlamasından altı ay sonra ve duruşmadan iki gün önce değiştirildiğini; davanın temyiz sürecinde ise Ceza Dairesi Başkanının 24 Ekim 2011’de bu göreve seçildiğini; bir üyenin 24 Ocak 2011’de, üç üyenin 24 Şubat 2011’de HSYK tarafından Yargıtay Üyesi olarak seçildiklerini bu mektupla öğrenmiş oldum.

*Eski Yargıtay Başkanı Prf. Dr. Sami Selçuk, eski AİHM Yargıcı Milletvekili Rıza Türkmen, Türk Ceza Yasasının hazırlık çalışmalarına katılan ve başbakanın hukuk danışmanlarından olan Prf. Dr. İzzet Özgenç, eski Yargıtay Başsavcıları Vural Savaş ve Sabih Kanadoğlu başta olmak üzere hukukçularımızın ve Barolarımızın, Balyoz Davasında yargılamanın adil olmadığı; değerlendirmelerde hukuka aykırılıklar, hatalar olduğu yönünde yaptıkları ve yargılama döneminde basında, medyada yer alan değerlendirmeleri bu mektupla yeniden hatırladım.

Şimdi, Mehmet Ali Şahin’in Yargıtay’daki İmam açıklamasına takılmayalım mı?

Mektup, “Avukatlarımız temyiz için Yargıtay’a gittiğinde, duruşmalarımızı izleyen yakınlarımız bize, oradaki hâkimlerin, savunmalarımızı ne kadar dikkatle dinlediklerini, hatta not bile aldıklarını ve hakka, hukuka uygun bir karar verecekleri izlenimini edindiklerini anlattılar. Biz de sevindik ve umutlandık. Meğer ne kadar safmışız. Birilerini, tüm adalet sistemini çökertmek pahasına da olsa, bizleri mahkûm etmeyi aklına koyduğunu nereden bilirdik.” derken affınıza sığınarak “Kurtla Kuzu” fablını anımsatayım. Bir fark var: Kahramanlar yer değiştirmiş. “Savunmalarımız, tanıklarımız, bilirkişilerin ifadeleri… Hiçbiri dikkate alınmadı.”, diyen “Adalet Arayanlar”, bu mektubun ana konusunu, çiziyor.

Şimdi diyorum, diyorsun, diyor, diyoruz, diyorsunuz, diyorlar ki: “Bu ordu var ya, bu ordu! Menderes’i astı. ‘Kahrolsun Amerika!’ diyen gençleri astı. Üç darbe yaptı. Darbelerle demokrasimiz kör-topal işlemeye başladı. Bir darbe daha yapacaktı. Ordu evlerine giremiyorduk. Bunlar türban düşmanıydı. Burnundan kıl aldırmazdı. Kendisini dev aynasında görürdü…” Tamam, anlaşıldı da… Hiç mi hukuk ihlali kokusu yok? Beş duyumuzu geçtim, vicdan denilen bu kadar mı hissizleşti?

Komutanları soktuk içeri. Türbanı aldık. İmam hatibi aldık. “X’i, Q’yu, W’yi” aldık. Doğu’da, Güneydoğu’da kolluk kuvveti görevini PKK’ya devrettik. Batı illerinde %3 gibi olan kaçak elektrik kullanımı Doğu ve Güneydoğu illerinde %70-80’lere ulaşmış. Buna kulaklarımızı kapadık. Yolgeçen hanına dönen Suriye sınırını görmüyoruz. Şu KUMPAS… YOLSUZLUK ve YOKSULLUK süreci… Yargıtay’ın İmamı…  

Bin yıldır bağrına doğmasını beklediğin güneşin kirlendi ey halkım! Güneşin…

Köşe filan dönemeyiz. Sarıkamış’ta donan 90 bin şehidimizin kazandırdıklarıyla ısınmaya devam edelim. Etliymiş, sütlüymüş. Suymuş, sabunmuş. Hakmış, adaletmiş. Bize ne canım. Kıyısından, köşesinden yetiniverelim. Öz kaynaklarımızla yapılan otoyollarda ithal arabalarla, ithal otobüslerle yarışalım. Öz kaynaklarımızla yapılan havaalanlarında ithal uçaklarla uygarlığı yakaladığımız imgelerine dalalım. Büyük getirim alanlarında mitinglerle coşalım. En iyisi de yandan çark edelim, bir yana doğru yelken açalım.

 İftiradan ve adaletsizlikten uzak bir yaşam sürmeniz dileğiyle, saygılar sunarız.” diyerek sonlanan mektubun bu dileği hepimizin üzerine gelsin.

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap