DİNLE HALKIM!
Hürriyet’ten Yılmaz Özdil’in öncülüğünü yaptığı ve artık
Başbakan’ın danışmanının da “Türk Ordusu’na kumpas kurulduğunu” beyan ettiği
kumpaslı yargılamalardan hüküm giymiş olan komutanlarla yazışma hareketine
sızlayan vicdanımı dinleyip katıldım.
6 Kasım 2013’te İstanbul-Maltepe Askeri Ceza ve
Tutukevi’nden yazılmış olan mektup 25 Aralık 2013’te kapımıza geldi. Zarfına
“ER MEKTUBU GÖRÜLMÜŞTÜR” ibaresi basılmıştı. “Adalet Arayanlar Adına” mektubu
imzalayan ise “Deniz Kurmay Albay”… İletişim hızının zirve yaptığı günümüzde 51
gün sonra kapımıza gelebilen bu mektuba “Gelen-1”
adını koyuyorum Bu konuda yazılacaklar “BİRKAÇ SATIR”la değil “BİRÇOK
SATIR”la da anlatılamaz” dedim kendime. Adalete olan inancımı yeniden
kazanmak, ilerde yüreğimin ezikliğini yeniden yaşamamak için bunu anlatmamın insanlık
görevi olduğunu düşündüm.
“Bizler Balyoz iftirasından mağdur
albaylarız. Bize üzülmenizi değil, sadece gerçekleri bilmenizi istiyoruz”
diyerek başlıyor mektup. Bizim adımıza Silivri’de yargılanan ve bizim adımıza
cezalandırılan bu komutanların cesur duruşunu görüyorum bu cümlede. Acındırmak,
çaresizliğin göstergesidir diyorum.
“Duruşmaların
televizyondan canlı veya banttan yayınlanması talebimizi kabul etmediler.
Biliyorlardı ki, bir tek celsenin dahi sizin tarafınızdan izlenmesi, çıplak
gerçeği görmenizi ve davanın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlamanızı
sağlayacaktı. Siz, haklı olarak ‘İddialar ciddi, ama şüpheli yanları da var.
Bakalım yargılansınlar, sonunda devletin hâkimleri, mahkemeleri doğru bir karar
verecektir.’ Düşüncesi içinde oldunuz. İnanın, biz de garip bir saflıkla,
mahkemenin ne kadar yanlı olursa olsun, savunmalarımız, delillerin sahte
olduğunu gösteren binlerce tutarsızlık ve otuza 30’a yakın bilirkişi raporu
karşısında mahkûmiyet kararı vermeyeceğini, veremeyeceğini düşünüyorduk. Ama
öyle olmadı!” diye süren
mektup, kurulan kumpas içindeki tutarsızlıkların sağduyu sahibi olanlardan
kaçırılmak istendiğine dokunuyor.
Mektupta anlatılan tutarsızlıkların birçoğunun basın ve
medyada yer aldığı bilinmektedir. Şimdi bu tutarsızlıklara bir göz atalım:
*Bir yazıyı yazdığı iddia edilen bir komutan, yazının
yazıldığı saatte su altında dalışta olduğunun TRT görüntülerini sunmuş.
Mahkeme “Peki” demiş.
**Fenerbahçe stadına doldurulacak halkın havadan kontrol
görevinin verildiği iddia edilen F-16 pilotu, stadın bu uçakla geçiş sırasında
çekilmiş fotoğrafını sunarak “Stat üzerinden geçiş 3 saniyeden az sürer.
Neyi, nasıl kontrol edebilirim? Bu imkânsız!” demiş. Mahkeme “Peki” demiş.
***Altında ıslak imzasının bulunmadığı yazıyı yazdığı
iddia edilen ve yazıda geçen adının yanlışlığını “Ben kendi adımı yanlış yazacak kadar zekâdan yoksun biri miyim?” diye
soran komutana “Peki” diyen mahkeme,
başka şey sormamış, söylememiş.
****Savunma avukatlarından biri, Ankara ODTÜ’den
bilgisayar uzmanı bilirkişi tanığın dinlenmesi talebini akşama kadar süren bir duruşmada
heyete söylediği halde yasal olan bu talep duymazdan gelinerek en sonunda “Dinlemeye
gerek yok!” denilmiş.
*****Yine bir yazıyı hazırladığı iddia edilen komutan
iddia edilen saatte denizaltıyla manevrada olduğunu geminin seyir defteriyle ve
mahkemenin dışında bekleyen subayların tanıklığı ile kanıtlamak istemiş ancak
mahkeme oralı olmamış.
******Ortaya konulan çelişkilerin, “delillerin tartışılması
aşamasında” ele alınacağını söyleyen mahkeme, “delillerin tartışılmasının
savunmalarda yapıldığına ve ayrıca bir aşamaya gerek olamadığına” hükmederek yargılananları şaşırtmış.
*Davada yargılanan havacı ve denizci subayların
hiçbirisinin 1.Ordu Komutanlığı Seminerine katılmadığını, iddia tarihinde ise
bu subaylar yüzbaşı-binbaşı rütbesindeymişler.
*Kanıt diye sunulan dijital dosyaların uydurma olduğu,
ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi, Yıldız Teknik Üniversiteleri olmak üzere yurdumuzun en
saygın üniversiteleri ile ABD ve Almanya’daki adli bilişim uzman
kuruluşlarından alınan 30 bilirkişi raporuyla ispatlanmış ama yok sayılmış.
*Mart 2003’te kaydedilip kapatılmış bir CD’de yer alan
dijital dosyalarda 2007 yılında piyasaya sürülen “Office 2007” uygulamasına ait
“Calibri ve Cambria” yazı tipleri kullanılmış; Microsoft Firması da ilgili yazı
tiplerinin “Office 2007” ile kullanılmaya başlandığını Mahkemeye gönderdiği
resmi yazıyla belirtmiş.
*2003 yılında dijital olarak hazırlandığı ileri sürülen
bir yazı içinde, TSK Personel Kanununun 2005 yılında TBMM’de değiştirilmiş
halinin yer almaktaymış.
*03 Ocak 2003 tarihinde Aksaz/Marmaris Deniz Üssü’nde
subayların bir araya gelerek darbe hazırlığıyla ilgili bir toplantı yaptıkları
iddiasında adı geçen bir subayın, belirtilen tarihte yurtdışında büyükelçimizle
çekilmiş resmi, bazı gazetelerde yer almış.
*Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhında 13 Aralık 2002
ve 02 Ocak 2003 tarihlerinde yasadışı toplantıya katıldıkları ileri sürülen bir
subay yurtdışında, diğeri ameliyat sonrası istirahatlıymış.
*Değeri yüz milyar dolarla ölçülen İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasının iki havacı subay tarafından kontrol altına alınması planın
da yer aldığı ileri sürülen iki komutandan biri 16 yıl hüküm giyerken ötekinin ifadesi
bile alınmamış.
*Komutanını tutuklamakla görevlendirildiği ileri sürülen
bir subay, iddia edilen tarihte lenf kanseri ameliyatı olmuş ve hastanede
yattığını kanıtlamasına rağmen hüküm giymiş.
*Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı bakanlar Kurulu
Kararı ile Türkiye’nin de taraf olduğu BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu,
mağdurlarca yapılan başvuru üzerine Türkiye’nin de resmi yanıtını alarak “Mağdurların
keyfi olarak tutuklandıklarına, savunma haklarının yok sayılarak adil
yargılanmadıklarına ve bu uygulamanın ağır insan hakları ihlalleri olduğuna”
karar vermiş. “Keyfi tutuklamanın sona erdirilmesini ve ihlallerin iç hukuk yolları
ile düzeltilmesini” talep etmiş.
*Bilindiği üzere, 12 Eylül 2010 halk oylamasından sonra
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oluşturulmuştu. Balyoz Davasına bakan
Silivri Mahkemesinin Başkanının yargılamanın başlamasından altı ay sonra ve
duruşmadan iki gün önce değiştirildiğini; davanın temyiz sürecinde ise Ceza
Dairesi Başkanının 24 Ekim 2011’de bu göreve seçildiğini; bir üyenin 24 Ocak
2011’de, üç üyenin 24 Şubat 2011’de HSYK tarafından Yargıtay Üyesi olarak
seçildiklerini bu mektupla öğrenmiş oldum.
*Eski Yargıtay Başkanı Prf. Dr. Sami Selçuk, eski AİHM
Yargıcı Milletvekili Rıza Türkmen, Türk Ceza Yasasının hazırlık çalışmalarına
katılan ve başbakanın hukuk danışmanlarından olan Prf. Dr. İzzet Özgenç, eski
Yargıtay Başsavcıları Vural Savaş ve Sabih Kanadoğlu başta olmak üzere
hukukçularımızın ve Barolarımızın, Balyoz Davasında yargılamanın adil olmadığı;
değerlendirmelerde hukuka aykırılıklar, hatalar olduğu yönünde yaptıkları ve
yargılama döneminde basında, medyada yer alan değerlendirmeleri bu mektupla
yeniden hatırladım.
Şimdi, Mehmet Ali Şahin’in Yargıtay’daki İmam
açıklamasına takılmayalım mı?
Mektup, “Avukatlarımız temyiz için Yargıtay’a
gittiğinde, duruşmalarımızı izleyen yakınlarımız bize, oradaki hâkimlerin,
savunmalarımızı ne kadar dikkatle dinlediklerini, hatta not bile aldıklarını ve
hakka, hukuka uygun bir karar verecekleri izlenimini edindiklerini anlattılar.
Biz de sevindik ve umutlandık. Meğer ne kadar safmışız. Birilerini, tüm adalet
sistemini çökertmek pahasına da olsa, bizleri mahkûm etmeyi aklına koyduğunu
nereden bilirdik.” derken affınıza sığınarak “Kurtla Kuzu” fablını anımsatayım.
Bir fark var: Kahramanlar yer değiştirmiş. “Savunmalarımız, tanıklarımız,
bilirkişilerin ifadeleri… Hiçbiri dikkate alınmadı.”, diyen “Adalet
Arayanlar”, bu mektubun ana konusunu, çiziyor.
Şimdi diyorum, diyorsun, diyor, diyoruz, diyorsunuz,
diyorlar ki: “Bu ordu var ya, bu ordu! Menderes’i astı. ‘Kahrolsun Amerika!’
diyen gençleri astı. Üç darbe yaptı. Darbelerle demokrasimiz kör-topal işlemeye
başladı. Bir darbe daha yapacaktı. Ordu evlerine giremiyorduk. Bunlar türban
düşmanıydı. Burnundan kıl aldırmazdı. Kendisini dev aynasında görürdü…” Tamam,
anlaşıldı da… Hiç mi hukuk ihlali kokusu yok? Beş duyumuzu geçtim, vicdan
denilen bu kadar mı hissizleşti?
Komutanları soktuk içeri. Türbanı aldık. İmam hatibi aldık.
“X’i, Q’yu, W’yi” aldık. Doğu’da, Güneydoğu’da kolluk kuvveti görevini PKK’ya devrettik.
Batı illerinde %3 gibi olan kaçak elektrik kullanımı Doğu ve Güneydoğu
illerinde %70-80’lere ulaşmış. Buna kulaklarımızı kapadık. Yolgeçen hanına
dönen Suriye sınırını görmüyoruz. Şu KUMPAS… YOLSUZLUK ve YOKSULLUK süreci… Yargıtay’ın
İmamı…
Bin yıldır bağrına doğmasını beklediğin güneşin kirlendi
ey halkım! Güneşin…
Köşe filan dönemeyiz. Sarıkamış’ta donan 90 bin şehidimizin
kazandırdıklarıyla ısınmaya devam edelim. Etliymiş, sütlüymüş. Suymuş,
sabunmuş. Hakmış, adaletmiş. Bize ne canım. Kıyısından, köşesinden
yetiniverelim. Öz kaynaklarımızla yapılan otoyollarda ithal arabalarla, ithal
otobüslerle yarışalım. Öz kaynaklarımızla yapılan havaalanlarında ithal
uçaklarla uygarlığı yakaladığımız imgelerine dalalım. Büyük getirim alanlarında
mitinglerle coşalım. En iyisi de yandan çark edelim, bir yana doğru yelken açalım.
“İftiradan
ve adaletsizlikten uzak bir yaşam sürmeniz dileğiyle, saygılar sunarız.”
diyerek sonlanan mektubun bu dileği hepimizin üzerine gelsin.