Isparta Sancak Ahalisi Kaymakkapı Meydanında...
Kulakları ve burunları sırf Müslüman oldukları için Sırplar tarafından kesilmiş. Kafaları yarılmış Osmanlı bölgesinden gelen Karadağlı Müslümanlar, Isparta Meydanı'na getirilir. Etraflarına Sav köylü, Ispartalı medrese talebeleri toplanmış.. Merhamet ve Türklük duygularını İslam adına sahiplenirler.
Saygıdeğer okuyucular, tarihi süreç içinde dünyada en fazla zulme, hakarete ve tacize uğrayanların Müslümanlar olduğunu biliyorsunuz. Gazze de Soykırım yapan Siyonist İsrail'in Gazze de işgal ve Filistin halkına karşı işlediği soykırım devam ediyor. Daha geçen yıl, (2024) uygarlık ülkesi diye övgüler yağdırılan İsveç’te kutsal kitabımıza, şanlı bayrağımıza ve Cumhurbaşkanımıza yapılan hakaretleri duydunuz, gördünüz.
Aşağıda, İslam’ ı seçtikleri için zulme, işkenceye uğrayan, Osmanlı’nın Isparta sancağına ve Ispartalıların merhametine sığınan insanlarımızın hikâyesinden bir özet veriyorum. Avrupa’nın ortasında, Müslüman oldukları için işkenceye tabi tutulanlara(1863) Ispartalıların nasıl sahip çıktığıdır. Bu yazımın oluşmasında notlarını esirgemeyen Yunanlı tarihçi yazar, Osmanlı Isparta’sının Rum torunlarından, Isparta Sancağı Temel Mahallesi Ülkeroğulları sülalesinden Stavros Kaplanoğlu’na çok teşekkür ederim. Osmanlı şehri Selanik’e selamlarımızı gönderiyoruz.
Sabahın erken saatlerinde, kadınlar, kızlar, Sav okullarının (medrese) talebeleriyle birlikte, her birinin koltuğunun altında ve omuzlarındaki heybelerinde yiyecek maddeleri, meyve kuruları ve somun ekmekleri taşıyarak Karadağ’ dan (Sırbistan) gönderilenleri beklemektedirler. (Bugünkü Adriyatik Denizi kıyısında bulunan Karadağ, Saraybosna ve Kosova arasında yer alan bir devlettir.)
Padişahın emriyle Isparta sancağına gönderilenlerin kulakları, burunları kesilmiş, kafaları yarılmış insanların ruh halleri oldukça sarsılmıştır. Müslüman oldukları için zulme uğrayan, aslen Karadağlı olan 30-40 kadar insan, Osmanlı bölgesinden Isparta’ya tedavi amacıyla gönderilmiştir. Sav köyü okullarından gelen öğrenciler, ellerinde sıkı sıkıya tuttukları bohçalar içinde Sav dokuma işi boy entariler taşımaktadır. Bu entariler, zulme uğramış Müslüman Karadağlı yaralılara verilmek üzere hazırlanmıştır. (Bu dönemde Sav’da basit dokuma tezgâhlarıyla kumaş üretiliyordu. Öğrenciler, bu zor şartları unutturmak, İslami dayanışmayı göstermek için sabırsızlıkla beklemektedirler. (Kaynaklar: Böcüzade, Stavros Kaplanoğlu, Nuri Katırcıoğlu, Ün Mecmuası – Kemal Turan, Prof. Neşet Çağatay)
Sav köylüleri, misafir yaralıları öyle üstün görmüş olmalılar ki, ulema sınıfının giydiği yırtmaçlı boy entariden yapılmış koyu renkli kumaşları misafir yaralılar için getirmişler. Ayrıca keten gömlekler, yeterli sayıda şal atkılar, renkli bel kuşakları ve siyah çuhadan yapılmış binişi cübbeler de hazır edilmişti. 1800’lerde, Sav köyü ile birlikte Isparta ve çevresinde çuka dokumalar (elle motif-yazı işlenmiş kumaşlar) yedi bölgeye satılıyordu. Her bir Sav mahallesinde, evlerinde (Savcı, Savacık) dokuma tezgâhları bulunmaktaydı.
Sırp kasaplarının zulmüne uğramış, kulakları ve burunları kesilmiş, yaralı, kanları bile kurumamış misafir Karadağlıların başlarına giydirilecek kavuklar da unutulmamıştı. Sav kasabasında, bu dönemlerde yine bölgenin ihtiyacı olan kavuklar üretilmekteydi. Sav kasabasında bugünkü Kavukçu soyadını taşıyan sülale, o dönemde bu işle uğraşıyordu. Mesler ise kırmızı renkteydi ve onları da unutmamışlardı. Amaç, yaralı Müslüman misafirlere sahip çıkmaktı.
1863 yılının Şubat ayının ortalarında, Isparta sancak ahalisi sabahın erken saatlerinde Kaymakkapı Meydanı’nda toplanmıştı. Müslüman, Rum ve Ermeni halkı, bugünkü Sav belediye durağının tam olduğu yerde bulunan Şadiye Buk’ ası’ nın önünden geriye doğru uzanan geniş bir bölgede bir araya gelmişti. Toplam 18 bin Ispartalının 10 bini, cümbür cemaat çocuklarıyla birlikte meydandaydı.
Aynı merhamet duygularıyla ve İslam dayanışmasını sağlama amacıyla; Kuleönü’ nden de çok sayıda ahali toplanmıştı. Onların bohçalarında da giysi ve yiyecekler yer alıyordu.
Bir haftadır davulcu tellallar, yakın köylerde ve Isparta mahallelerinde dolaşarak halka duyuruda bulunmuşlardı. Padişah efendimizin, Karadağ’da zulme uğrayan Müslüman kardeşlerimizin Isparta’ya gönderildiğini, yelkenli gemiyle önce Antalya’ya, ardından Isparta sancağına geleceklerini duyurmuşlardı.
Avrupa’ nın Osmanlı bölgesi Karadağ’da, Müslüman oldukları için zulme ve işkenceye uğrayan 30-40 kişilik Osmanlı vatandaşı Karadağ asıllı Müslüman yaralılar, gece saatlerinde Isparta’ ya ulaşırlar. Katırcıhan, Nalbanthan, Alaybeyoğlu Hanı, Pamuk Hanı, Vakıfhan ve Kereste Han’a yerleştirilirler.
Sav Davraz Dağı’nın bayırlıklarında, taş aralarında yetişen kantaron bitkileriyle yaraları tedavi edilecektir. Bunun için bir hafta önce, Sav köylülerinin evlerinden tek tek kurutulmuş, toprak dam evlerinin tavanlarına asılmış kantaronlar toplanıp getirilmiştir.
Yaralı Müslümanlar, Isparta Şadiye Psiko Terapi Merkezi’nde tedavi edileceklerdi.
Osmanlı bölgesi Karadağ’dan getirilen Müslüman Karadağlılar, Padişah Abdülaziz’in emriyle Isparta sancağında tedavi edilmek üzere yerleştirilmişlerdi. Kurucu Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Isparta Vekili Hüseyin Hüsnü Özdamar’ın büyük büyük atalarının katkısıyla, Isparta sancağında çeşitli türde çağdaş anlamda (dini, sosyal, tıbbi) ev okulları kurulmuştu. Bu okulların bir kısmı, şimdiki Süleyman Demirel Üniversitesi hocalarından Prof. Murat Dulupçu’ nun atalarına da aitti. Yaralı Müslümanlar, sırf Müslüman oldukları için Sırplar tarafından yapılan zulümlerin izlerini hafifletmekti.
Osmanlı’nın en önemli Psiko (Ruh Sağlığı Tedavi Merkezi) ve sosyal tedavi veren tedavi merkezi olan (Isparta Şadiye Buk’ a’ sı) önünde halk toplanmıştı. Isparta sancak halkı, sabahın erken saatlerinden itibaren saatlerce beklemişlerdi. Isparta halkının vefalı, merhametli duyguları ağır basıyordu. Kaymakkapı’ da bulunan Kavaklı (Abdi Paşa – Peygamber) Camii’nin önü, bugünkü Isparta Oteli’nin arkasındaki Nalbant Han’ın önünden Dalboyunoğlu Hamamı’nın arkasına kadar, İplikçi Camii’nin yanına kadar her yer insan seline dönüşmüştü.
Müslüman cemaati, Rum ve Ermeni halkıyla tek vücut olmuş, bekleşiyordu. Ispartalı Acem Müslüman, Rum ve (Acem) Ermeni cemaatlerinin çocukları, ellerinde yiyecek dolu sepetlerle bekliyorlardı. Müslüman, Rum ve Ermeni kadınları ise, yine ellerinde yiyecek dolu, işlemeli bohçalar taşıyor; mağdur Karadağlılara bu yiyecekleri ikram etmeye hazırlanıyorlardı. Bu yıllarda, İslâm’ın merhameti Isparta sancak ahalisinden gayrimüslimlere (Rum ve Ermeni topluluklarına) da yansımıştı.
Elle dikilmiş mintan (gömlek) ve poturlu (pantolon) erkekler, arka sıralarda melül melül bakışlarıyla burunları ve kulakları kesilmiş İslam Karadağlılarını bekliyorlardı. Entarili, pamuklu ya da ipekten biçilmiş, kuşaklı giysiler içindeki Isparta sancağının Ermeni, Rum ve Müslüman genç kızları, kadınları ise; merak ve heyecan dolu bir bekleyiş içindeydiler.
Sırf Müslüman oldukları için, bir şekilde kulakları ve burunları vahşi Sırp isyancılar tarafından kesilen Müslüman Karadağlıların 30-40 kadarı, Sultan Abdülaziz’in kararıyla Isparta da rahat edecekler, Müslümanlıklarını yaşayacaklardı. “Ruh sağlıklarının bozulmuş olabilir” kaygısıyla, tedavileri için Şadiye Buk’a’sında (Isparta Ruh Sağlığı Tedavi Merkezi) hem tıbbi hem de ruhi tedavi edileceklerdi.
Onca mağdur Karadağlı, tedavilerinden sonra Isparta sancağında kalırlar. Şimdi torunları aramızdalar! Evlenmişler ve daha çok demircilik, kalaycılık, ev çatı ustalığı, semercilik, yün toplama gibi işlerde çalışmışlardır. Ispartalılar tarafından bu işlerde tutulmuşlardır.
Türk-İslam bütünleşmesinin örneğini veren Isparta halkı ile birlikte millet olarak bugünlerde daha çok göstermek zorundayız. Güvenilir, saygı gören ve onurlu bir ülkenin insanları olmak istiyorsak; Türklüğümüz, Müslümanlığımız ve Atatürkçülüğümüzle zalim görünüşlülere karşı duvar gibi durmak zorundayız. Türklüğümüz, Müslümanlığımız ve Atatürkçülüğümüz bölünmez bir bütündür. Araştırma: Bayram AYGUN - 2025 - Isparta