EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ 10. Bölüm

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ 10. Bölüm
Haberin Tarihi: 14.9.2013 10:47:00 - Okunma Sayısı:1597 defa okundu.

EĞİRDİR GÖLÜNDEKİ TAŞLARIN ÖZELLİĞİ

EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ 10. Bölüm

EĞİRDİR GÖLÜNDEKİ TAŞLARIN ÖZELLİĞİ

 

Cihannümâ’da; Eğirdir Gölü’nün garip (ayrıcalıklı) bir göl olduğunu ve kenarında, üzerinde Allah’ın ismi yazılı olan beyaz çakıl taşlarının bulunduğu 641. Sayfasının 22. satırında yazılıdır.

            Onbeş yaşıma kadar içinde yaşadığım ve ondan sonra da sık sık giderek tatlı berrak sularında yüzdüğüm Eğirdir’in Yazla sahillerinde çakılların üzerine uzanır, içlerinde bazıları hakikaten gerek şekli, gerek rengi ve özelliği itibariyle pek cazip olan bu taşlardan toplar, avucuma doldurur ve onları saklardım. Bunlar yuvarlak, yassı, oval ve diğer muhtelif şekillerde, muntazam ve kendiliğinden cilalanmış gibi parlak ve matlaşmayan, törpü ile aşınabilir, delgi ile delinebilir, çeşitli boylarda taşlardı. Pembesi, sarısı, kahverengisi, siyahı ve alacalıları pek cezp edici ve güzel olurlardı. Göz önünden ayırmaya kıyamazdım. Bu yüzden bunların yuvarlak olanlarını delgi ile delip, törpü ile tesbih tanesi şekli vererek ipe dizip, elimden düşürmediğim bir tesbih, yassı olanları da ahşap içine kakma usulü ile yerleştirerek kutu haline getirip kullanmaya ve gözümün önünden ayırmamaya çalışırdım.

            Bu taşlardan bir tanesi ayrıca dikkatimi çekti. Cihannümâ’daki yazıdan haberim olduğu için, bu fasulye tanesi büyüklüğündeki alaca renkli taşı iyice tetkik ettim. Alaca rengin üzerinde, başka renkte, çok ince minik yarım daireler, düz çizgiler, noktaların karma karışık dağıldığını gördüm. Her biri istenirse bir harfe veya harfin parçasına benzetilebilirdi. Ve harfe benzeyen bu çizgiler tesadüfen “Allah” kelamının yazılışına benzer bir şekilde yan yana gelmiş olabilirdi. Bu makul düşünce ile Cihannümâ’da yazılı olan o ifadenin doğru olabileceği hükmüne vardım.

            O sahillerin tabii halinin bugün yok edilmiş olması esef vericidir.

            Karçınzade Süleyman Şükrü Bey de Seyahatü’l Kübrâ’nın 33. ve 46. Sayfalarında Eğirdir Gölü’nün başka sahillerindeki taşların başka özelliklerinden bahsetmektedir. Çeviri kitabının 58. sayfasında: “Göktaş, gökçe ve gökçek taştan gelmedir. Çünkü Göktaş arazisinde bulunan taşlar beyaz ve sarı renklerde ve kase kırıklarına benzer, güzel manzaralı kayraklar olup biribirine dokundurulduğunda çinko gibi ses verirler” bilgisini veriyor.

            70 ve 71. sayfalarda da: “NİS Adası’nda Şeyh Muslihiddin Hazretleri’nin kabri şeriflerini ziyarete gittiğimde mezarları önünde yığılı duran taşların ne olduğunu Nislilerden sual ettim.

            Vaktiyle Taşmedrese’de ilim öğretmekle meşgul olan bu mübarek zatın Nis’e gelmesi keramet iddiasında bulunmak isteyen rahipleri susturmak ve ihtidalarına çalışmak niyetiyle olduğu için, manevi mukabelede bulunamayan kafirler tarafından  devamlı taşa tutulması üzerine keramet göstermeye mecburiyet hasıl olunca, üzerine yağdırılan kayrakları henüz havada iken kapıp pençesi ile hamur gibi sıktıktan sonra düşmanlarına doğru fırlatmaya başladığını görmek saadetine kavuşmakla övünen oradaki dindaşlar, bu taşları tebriken toplayıp vefatından sonra kabirleri önüne koymuş olduklarını cevaben söylediler.

            Mübarek kabirleri önünde elan yığılı duran bu taşları elime alıp her tarafını dikkatle ve defalarca gözden geçirdim. Bir insan sulanmamış hamurdan yapılan meleksiyi yahut normalden ziyade sertleşmemiş çamurdan yapılan topu avuçlayıp sıktığı zaman tazyikin etkisiyle parmakları arasından nasıl dışarı çıkar ise bu zatın pençesi içinde yumuşayan bu taşlar da öylece dışarı fırlamış ve hatta avucunun içindeki çizgiler, derisindeki gözeneklere varıncaya kadar üzerlerine işlenmiştir” efsanesini yazıyor.

devam edecek

 

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap