ÇANAKKALE

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,ÇANAKKALE
Haberin Tarihi: 18.3.2014 10:25:00 - Okunma Sayısı:2044 defa okundu.

ÇANAKKALE

 “Bağıllılı Mehmet Çavuş, bize sıkça gelirdi. Ali Amcamla birlikte Çanakkale Cephesi’ndeymişler. ‘Siperdeydik. Kurşunlar vızır, vızır işliyordu. Ali, sakın başını siperden çıkarma, diyordum. Bir baktım, Ali’nin şakağından kurşun girmiş, cansız yatıyor.’ diyerek amcamın şehit oluşunu babama anlatırdı. Anlatırken de hüngür, hüngür ağlardı o koca adam.”

        Bağıllı, Eğirdir Bağıllı köyüdür. Çanakkale Gazisi olan Mehmet Çavuş, bu köydendir. 1923 doğumlu olan babam, amcası Kürt Ali’nin Çanakkale’de şehit olduğunu Mehmet Çavuş’tan dinlemiş. Bu gün andığımız Çanakkale Zaferi, 3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda yapılan kara savaşlarının yıldönümüdür. Küresel Sömürüı, sömürge halklarını yurtlarından getirip bizimle vuruşturmuştur.

       

    

Resmi kayıtlara göre düzenlenmiş Çanakkale şehitlerine ait tabloları verirken, birilerinin dediği gibi ölü sevicilik (=negrofili) falan yapmıyorum. Ömürleri yokluk ve yoksulluğa şükürle geçmiş atalarımızın bize bıraktığı şu ülkenin içinde bulunduğu durumu okumaya çalışalım. Sığdan değil, derinden, derinden… Bir beş dakika…

            Yazının başında verdiğim öykü, Anadolu’muzun, pek çok köyünde anlatıla gelmiştir. Koca imparatorluktan kalan Anadolu’ya sahip olmaktan başka çıkar yol olmadığını gören Anadolu halkı, ölümüne direnmiştir Çanakkale’de.  Çanakkale, emsalsiz bir direniştir tarihte. Mustafa Kemal ve yol arkadaşları bu örste şekillenmiş, çeliğin suyu burada verilmiştir. Sevr ile Anadolu’ya çöken karanlık, Çanakkale’de şekli verilen çelik kılıçlarla yırtılmıştır. Gök açılmış, Anadolu toprakları güneşle kucaklaşmıştır.

        Osmanlı’da ömrünün bir on yılını cephede, üç yılını da Anadolu’nun Kurtuluşunda geçiren yiğit, güneşle kucaklaşan toprağa dönmüştür. Otuz beşinden sonra ancak ev, bark sahibi olabilmiştir. Kır, bayır tarlasındaki öbek, öbek yığılmış çağılların çevresinde karasabanının yanaşmadığı her karış toprağa bile tohum saçmış, çocuğuna çapalatmıştır. Bu davranışıyla “vatan toprağının her karışının değerli olduğunu” Cumhuriyetle doğan çocuklarına öğretmiştir. Cumhuriyetle doğanların çocukları olan biz de “bu değeri” onlardan öğrendik. Bize bırakılan ileti (mesaj)  şuydu:

            1) Vatan toprağının her karışı değerlidir.

            2) Bu toprağın sahipliği için dedelerimiz şehit, gazi oldular.

            3) Bize düşen görev, bu toprağı üretken yapmaktır.

            4) Aksi halde bunun ağır bir hesabı vardır, tıpkı onların ödediği gibi.

            Çapayla ekilen, sıpayla sapı çekilen o topraklar boş durur bu gün. Fikren, ilmen yatar olmuştur, o toprağı çapa ile ekenlerin torunları. Gelinen noktadan görünenlere bakalım:

            1) Özelleştirme, yabancılara mülk edindirme…

            2) Ormanların ortasında taş ocakları…

            3) Doğal güzelliklerin ortasında beton, beton, beton…

            4) Bölünme aşamasındaki Türkiye…

            5) Bizi tutkallayan unsurların törpülenmesi, ötekileşme, ötekileştirme…

            6) Seçim mitingleri bangır da bangır, tansiyon tavanda…

            7) Yarına endişe, mide bulandıran ses kayıtları…

            8) Hiçbir temizlik maddesinin temizleyemeyeceği etik kirlilik…

            9) Kaynak israfı, hukuksuzluk…

            10) Çoğu açlık sınırının altında bir gelire sahip Anadolu halkı…

            Ne dersen de, ne düşünürsen düşün. O gün geçilemeyen boğaz, çoktan geçilmiştir. Boğazları yeniden kazanmanın yolu, her karış toprağın değerini bilmektir. Her karış toprağı çapayla ekmektir. Sapını da sıpayla çekmektir.

            Çanakkale’nin doksan dokuzuncu yılında ebediyetteki şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle anıyorum. Ötekileştirmeye, ötekileşmeye, hukuksuzluğa, gerilime, “Yok ol! Defol! Toz ol!” diyorum.

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap