COVİD-19 CERN   (Dördüncü Kısım)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,COVİD-19 CERN   (Dördüncü Kısım)
Haberin Tarihi: 4.3.2021 10:09:08 - Okunma Sayısı:1821 defa okundu.

ALİ ÖZBOYACI Yazdı

COVİD-19 CERN   (Dördüncü Kısım)

Yaşadığımız zaman diliminde olmaktan mutlu muyuz? yoksa çocukluğumuza geri dönsek diye düşünü yor olabilir miyiz? Hepimizin çocukluk yılları farkı zamanlarda olmuştur.  Bir çoğumuz doksanlı yılların çok güzel olduğunu söylerken, yine pek çok kişilerin de seksenli ve yetmişli yılların daha güzel olduğundan söz etmektedir.  Ne kadar geriye gidilirse hayatın bizlere daha güzel yaşam sunmuş gibi gözükmektedir. Hâlbuki geçmişte hayatın bize verdiği huzur ve mutluluktur. Çocukluğumuzda veya gençliğimizde şu anda kullandığımız teknolojilerin büyük bir çoğunluğu olmamasına rağmen baya mutluyduk.  Ancak bu söylenenler 40-80'li yıllarda doğmuş olanlar için geçerli, çünkü doksanlı yıllarda dünyaya gelenler yeni teknolojilerle kısmen tanışmış, zaman ilerledikçe ve teknolojik olarak geliştikçe mutluluk katsayımızda gelişmelere ters orantılı olarak azalmıştır. Zaten değişik bir zaman diliminde yaşıyoruz ve çok şanssız bir nesiliz. Çünkü görmediğimiz hiç bir şey kalmadı sanki tsunomi, deprem, kasırga, savaşlar yaşadık ve ekonomik krizler gördük ve bunlarla uğraşmaktayız.

İnsanın eli yazmaya varmıyor ama her şey şaka gibi gözüktüğünden, yalnızca bir zombi salgını kaldı sanırım, ardından da uzaylı istilası ile devreyi 6 - 0 yenik olarak kapatacak gibiyiz. Yaşadıklarımız zaman içerisinde garip olaylarla karşılaşıyoruz. Bunlar zamanla daha da fazlalaşarak sanki belli bir süreç için devam edecek gibi gözükmektedir.  Sözü edilen garipliklerin ne olduğu ve neden bu kadar artmaya başladığını düşündüğümüz, üstelik yaşanan ve yaşanılacakların nedenine dair bir kaç olayı irdeleyelim.

Ortaya atılanlar gerçekten çok fazlasıyla uç noktada kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Duyunca yok artık denilecek ama gerçekleşebilecek türden.  İnsan olarak yaşadığımız zaman içerisinde birçok garip olaylarla zaten karşılaşmaktayız. Ancak gariplikler yalnızca bir başlangıç gibi gözükmekte ve ilerleyen süreçte bizleri daha da farklılarını beklediği bir gerçek olarak önümüzde koymaktadır. Yaşamış olduklarımızı başlıklar halinde bakacak olursak; yaşanan salgın ve buna bağlı olarak aşılama kampanyasının başlatılacak olması (artık başlatıldı) ve insanların çiplenmesi, 5 G teknolojisi ile kontrol altına alınacak olması, stardik uyduları ile bluebeen kullanılarak yakın bir zamanda yaşanacak olan sahte uzaylı istilası gibi sayılanların hepsi üzerinde konuşulan ve teoriler üretilen hayat gerçekleridir.

Şimdi ise bu maddeleri kısaca göz atalım ve ortaya çıkanla başka iki yaşanacak olayı birbirine bağlayalım; Yenidünya düzeninin kurulması çalışmalarına 2020 yılı itibariyle başlandığını ve korona virüsün bu nedenle dünyaya salındığını artık bilmekteyiz. Zaten kurulacak olan yenidünya düzeni ile bilgileri önceki yazılarımızda detaylı olarak vermiştik.  Şimdi ilk adım olarak salgın ortaya çıkarıldı, ardından ise insanların çiplenmesi konuşulmaya başlandı. Virüsten kurtulmak için yaptırılacak aşıların içinde bulunan naniklen sayesinde insanları takip edecek ve bir sisteme yöneltecekler. Alt yapısının G-5 teknolojisi ile aktif hale getirilecek ve bunun için de starling uyduları kullanılacak. Sıralama bu şekilde gerçekleşecek. Bizlere daha nelerin beklediği veya gelecek garipliklerin ne olduğu ise günümüzde Elon Musk dolayısıyla space X tarafından yörüngeye uydular fırlatılacak. Peş peşe sanki bir tren katarı gibi uzaya yollanan uydular birçok kişi tarafından rahatlıkla görülmekte ve gözlenmektedir. Ancak uyduların amacı yapılan açıklamalara göre dünyanın en ücra köşelerine kadar hiçbir fiber optik kablo bağlantısı olmaksızın ucuz ve hızlı internet hizmeti sağlanması olmaktadır. Şimdilik bizlere açıklanmayan farklı görevlerinin de bulunduğunu belirtmek isterim. Bunlardan biri de yukarıda söz ettiğimiz 5-G ile yine çok konuşulan blue bİn teknolojisidir. Ve buna bağlı olarak yapılacak olan sahte uzaylı istilasıdır.

Bu kadar garip olayların üst üste gelmesi gereği her şeyin değişmeye başladığı, insanlar ile dünya dışı varlıkların ilk teması yaşayacakları zamanın 2035 yılı olduğu söylenmektedir. Önceki yazılarımızda 2025 yılında teknolojik sıçrama yaşanacağı ve elimizde bulunan tüm teknolojinin terk edileceği akıl almaz gelişmelerin hayatımıza girmeye başlayacağından söz etmiştik. Space X şirketi Stanlig uydularını yörüngeye taşıma işlemini 2027 yılına kadar tamamlayacağını hatta daha önce de bitirilebileceğini belirtilmiştir. 2025 yılında yaşanacak olan teknolojik sıçrama önemli bir basamağı olarak kullanılacak. En önemlisi de 5-G teknolojisine büyük bir destek verecek olmasıdır. İnsanların artık 5-G teknolojisi hakkında yeterli bilgilere ulaştığını düşünüyorum. Ancak güneş sistemimize girmiş olan yüzlerce dünya dışı uzay gemileri hakkında çok şey bildiklerini sanmıyorum. Hâlbuki güneş sistemimiz etrafında yüzlerce geminin konuşlandığı bilinmektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan amatör gözlemciler tarafından uzay gemilerinin görüntüleri yakalandı ve internete verildi. Yapılan gözlemler karşılaştırıldığın da kesinlikle bir hareketliliğin olduğu anlaşıldı. Dünyaya doğru gelen bu nesnelerin bir ufo filosu olduğu, görüntüleri tespit eden amatör gözlemcilerin ellerindeki bilgileri internet ortamında paylaştıkların da, yetkililerce görüntülerin bir ufo filosu olmadığı ve Elon Musk'ın space  X şirketi tarafından yörüngeye yerleştirilen uydular olduğu haberi yapıldı. Ancak space X şirketinin göndermiş olduğu starling uyduları ile gözlemlenen nesnelerin hiç bir benzerliğinin bulunmadığı ve uyduların gönderilmesi ile ufo filolarının aynı zamana denk gelmesi maalesef bir rastlantı değildir. Normalde ufolar dörtlü veya beşli ışık kümeleri olarak karşımıza çıkmakta ve düzensiz hareketlerde bulunmaktadır. Yüzlerce kümeden oluşan ışıklı nesneler bu güne kadar yapılmış tüm gözlemler karşısında sıra dışı bir olaydır. Geldikleri yer, kim oldukları, amaçları görüntülerin incelenmesinden sonra, bilinmeyen ışıklı nesnelerin, uzmanlarca bizlere mesaj vermeye ya da uyarmaya çalıştıklarını söylemişlerdir. Sürekli olarak gözlem altında tutulan nesneler ilk olarak 2 Nisan’da kaydedilmiş ve hareketsiz durmalarına karşın her gün yenileri eklenmiştir. 16 günlük durağanlıktan sonra 18 Nisan’da hareket etmeye ve yerlerini değiştirmeye başlamışlar, daha sonra tekrar daraganlık moduna girmişlerdir. Ancak uygun zamanda mutlaka rotalarını dünyaya çevirecekleri sanılmaktadır.

Starlig uydularının gönderilmesi ve bunların 5-G ile olan bağlantısı, üstelik aynı zamanda güneş sistemimize girmiş olan ufo filosu garipliklerin başlangıcıdır. Günümüzde blue bin (mavi ışık teknolojisi) ile sahte bir uzaylı istilası düzenleneceği ve bunun için de uyduların kullanılacağında söz etmiştik. Ancak bilinenler karşısında düzenlenecek sahte saldırıyı insanlar önemsemeyecektir. Çünkü bilenlerin ve özellikle internet kullanarak konuyu ilgi alanında tutanların sayısı gittikçe artmaktadır. Ancak her ne kadar uzaylı istilası sahte olsa da sokağa çıkmaktan çekineceklerdir. Aslında anlatılmak istenen sahte uzaylı istilası düzenlemek adına birçok adım atılması ve bunun gerçekleşebileceğini birçok kişi ve uzmanlar dile getirmekte ve anlatmaktadırlar. Sahte uzaylı istilası hakkında bilinmeyen hiç bir şey kalmadı gibi, bu kadar açık açık konuşulan bir olayın gerçekleşme olasılığı varsa bile, oyun içinde oyun var kavramı anlam kazanıyor olabilir. Bu kadar çok konuşulan ve gelecekte olacağından söz edilen isti la gerçek ise o zaman önümüzde başka bir teori var demektir. O da starlig uyduları sayesinde yapacakları sahte istila ile ileride olası bir gerçek istilaya hazırlamak ise onlarla nasıl savaşacağımızı veya baş edeceğimizi mi öğretecekler dersiniz? Bunu inanmamakla birlikte bu hazırlık olmayacak, hatta bizim için dahi olmayacak. Bu hazırlık bizleri istila edecek olan dünya dışı varlıklar için yapılıyor olacak. Yani dönüp dolaşıp insan nüfusunun kontrol edilebilir düzeye indirilmesine geliniyor. Sahte uzaylı istilası ile olmayan bir savaş yaşanıyor diye insanlar paniğe sürüklenecek ve birçok kişi olmayan düşman tarafından yok edilecek.

Şimdi ise buraya kadar olanları kısa kısa özetleyelim; Salgın yüzünden aşılama ve çipleme başlatılacak, starlig uyduları ile 5-G teknolojisi devreye girerek insanlar kontrol altına alınacak, ayrıca bu uydular sayesinde sahte uzaylı istilası gerçekleştirilecek, kontrol edilebilir bir dünya nüfusu ortaya çıkartılacak, bir de güneş sistemimize giren ve amatör gözlemcilerin dahi takibinde olan ufo filosu gibi gariplikler içerinde yaşayan insanlar için, işin en önemli noktasını oluşturmaktadır.  Ardı sıra yaşanan olayların iki nedenini olabileceği söylenmektedir: İlk neden nibunu (güneş sistemimizde 3600 yıllık ekliptik yörünge çizen gezegen) yaklaştığını önceki yazılarımızda belirtmiştik. Bilindiği gibi Sümer tabletlerinde niburunun bizlere yaklaştığı zaman dünyada ya tufan oluşmuş her şey yok olmuş, ya da bilinmeyen gariplikler belirmiş. Bu da bize niburunun geldiğinde dünyada tüm dengeleri bozabileceğini göstermektedir. Ancak niburunun şimdilik güneş sistemimize girmemiş olmasının nedeniyle etkileri tam olarak yaşanmamaktadır. Yalnızca depremlerdeki artış göze batmaktadır. Sistemimize girecek olmasının gerçekliği ile efsane olması ve birçok araştırmacının söylem ve gözlemlerine göre yakınlaşmış olması dünyada yaşanan bu kadar garip olayın gerçekleşmesi ile doğru orantılı olabilir. (helioviewer.org sitesi ile takip edilebilir ve uzayda yaşanan değişiklikler de gözlemlenebilinir.)

Palentolojik dönemden bu güne kadar ve sonrası da dâhil olmak üzere, dünyada yaşamış ve yaşayacak olan kadim medeniyetler hakkında pek fazla bilgimiz bulunmamaktadır. Çünkü bu medeniyetlerle ilgili bilgiler İskenderiye Kütüphanesi yangını ile birlikte kül olmuştur. Ancak gerek Sümer tabletlerin den, gerekse medeniyetlerin taşlara, kayalara, hatta yaptıkları hiyerogliflerdeki resimler üzerinde yapılan araştırmalardan olsun bazı veriler elde edebiliyoruz. Madam Blavastky dünyada bu güne kadar yaşayan ve yaşanacak olan zaman dilimlerini yedi ana kök soya ayırmış ve her ana kök soyunda yine yedi alt soyu olduğunu yaptığı bir cetvelle bizlere anlatmıştır. Yedi kök soy teozofide kullanılan bir terimdir ve bizlere ırkların zaman çizelgesini göstermektedir. Ancak hiç birinin de bilimsel bir dayanağı yoktur.

(31.07.1831 yılında Rusya’nın Dinyeper nehri yakınlarındaki E-Katarinovslw şehrinde doğdu. Soylu bir aileden gelmektedir. Prenses Helena Pavlovna Polgorukova'nın torunudur. Babası Peter Alexiyeviç, annesi ünlü bir yazar olan Helena Adriyovana'dır. Teozofi cemiyetini kurdu, 1877 yılında İsis'i yazdı, amacı öğrencinin kadim felsefesini, sistemde yatan ilkelerin keşfedilmesini yardımcı olmaktı. Helena Pet rovna Blavatsky o dönemde en bilge kadın olarak isimlendirilmiştir. 1885 yılında Paris'te dev eseri gizli öğretiyi kaleme aldı. Konuları arasında evrenin ve insanın kökeni üzerinde dizayn ve yorumları, kadim, semboloji, bilimler, ezoterizm ve büyük hocalar bulunmaktadır. 1889 yılında kaynağı Tibet'te bulunan sessizliğin sesini tercüme ederek derledi. 1898 yılında yazmış olduğu iki ciltten oluşan sitrip doktrin adını vermiş olduğu kitabında kadim ırklar ve yedi ana kök soydan söz etmektedir. Ancak bu kitabı anlaya bilmek için okuyan kişinin az da olsa, antropoloji, zooloji, botanik, ırklar, mitoloji, astronomi ve astroloji hakkında bilgi sahibi olması gerekir. 08.05.1891'de İngiltere'de öldü.)

Günümüz insanları olarak bizler 5. ana kök soyun 5. alt soyunda yaşadığımızı göstermiştir. Bilgilendirme amaçlı olarak ana kök soylara kısaca bir göz atalım;

  1. Polarian: Astral veya eterik olarak tanımlanmaktadır. Enerjisel varlıklar olarak değerlendirilir. Alt soyları bilinmemektedir.
  2. Hyperboryan: Günümüzde konuşulan kayıp kıtalardan biri ve ilki olarak değerlendirilen, Grönland, İzlanda, İskandinavya ve kuzey Asya'yı içeren bir yerde yaşadıkları sanılmaktadır. Hyperboryanlıların hermofroid yani çift cinsiyetli oldukları ve kendi kendilerine üreme yeteneklerinin bulunduğu söylenmektedir. Zaman içerisinde boylarının kısalmasına rağmen günümüz insanlarına göre çok büyük oldukları belirtilmektedir. (yapılan arkeolojik kazılarda normal insanlara nazaran 4-5 daha büyük kafataslarına rastlanmıştır.) Bunlara eski zamanda yaşamış devler denilebilir. Alt soyları bilinmemektedir.
  3. Lemurian: Bedensel varlıklara geçiş yaptıkları düşünülmektedir. Ancak bunlarda Hyperboryanlılar gibi devasa varlıklar olup 3 metre gibi bir boya sahiplerdir. Lemurianlıların ilk 4 alt soyu ile 7. alt soyu da bilinmemekte olup, 5. alt soyun Nogro Negrin, 6. alt soyun da Negrilo olduğu Madam Blavastky tarafından bulunmuş ve gün ışığına çıkarılmıştır. Lemurya kıtası Mu olarak da bilinmektedir. Yaşamış oldukları zaman diliminde teknolojik olarak çok ileri bir seviyede bulundukları ve bir kültür medeniye ti kurdukları söylenmektedir. Lemuryalıların dünya dışı yaşam formları ile bağlantıda oldukları ve birçok bilgiyi kurdukları iletişim sayesinde aldıkları söylenmektedir. (Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN sağlı ğında toplatmış olduğu ve bir kitap haline getirmeyi ömrünün yetmediği, Anıtkabirde özel kuvvetler tarafından korunan MU kıtası ve Türklerin dünya sahnesine çıkışları ile bilgileri ulaşabilmemiz halinde ileride genişçe bir alt soyu kaleme almayı düşünmekteyiz)
  4. Atlantean: Atlantisliler, Lemiryalılardan sonra dünya üzerinde yaşamış bir medeniyettir. Lemuryalıların sahip olmadığı duyguları geliştirmişlerdir. Pisişik ve mazik etkilere sahip oldukları düşünülmektedir. Bunlar, sesle ya da konuşarak bitkilerin çok hızlı büyümelerini sağlamak yada vahşi hayvanları evcilleştirmektir. Bu ana kök soyda öncekilerin aksine tüm alt soyları bilinmektedir. 1. Ramnahallar gerçek atlantisliler olarak bilinmektedir. Çok ileri teknolojiye ve dünya dışı varlıklarla iletişime sahip olan bir medeniyetti. Ancak fazla bencil olmaları ve güçlerini kötüye kullanmaları eğilimi içindeydiler. 2. Tlavat li 3. Toltec (Mayalar), 4. Turanians (eski Çin), 5. Semite, 6. Etrascan, 7. Mongolian (Moğollar) dır.
  5. Aryan: Şu anda dünya zaman dilimi olarak bizinde içinde yaşamış olduğumuz ana kök soydur. Bunun da alt soyları bilinmektedir. Bizlerin, 5. ana kök soyun 5. alt soy basamağından, 6. alt soy basamağına geçiş yaptığımız düşünülmektedir. Şu an ki dünya gidişatına bakıldığında yaşanan olayların hiç de iyiye gitmediği ve çok hızlı bir şekilde 7. alt kök soya yani sona doğru ilerlediğimiz görülmektedir. 1. alt soy Hint ve Antik Mısır, 2. alt soy Arabian-Semite, 3. alt soy İran-Pers, 4. alt soy Celtik-Keltler, 5. alt soy Teotonic (günümüz), 6. alt soy Avustralya-Amerikan, 7. alt soy Latin Amerika olmaktadır. 28. yüz yılda son bulması beklenmektedir. 3. ve 4. ana kök soyda bulunan Lemurya ve Atlantislilerin pisişik güçlere sahip olduğunda söz etmiştik. Fakat günümüzde bizler bu yeteneklere sahip değiliz. Birçok alanda ilerlerken, eskilerde bulunan bazı yetenekleri de zaman içerisinde kaybettiğimiz düşünülmektedir. İçinde yaşadığımız 5. alt soyun sonlarına yaklaşmış bulunmaktadır. Artık yakın bir zamanda 6. alt soya geçiş yapılacaktır. Geçiş sonrası ve bu alt soyun sonrasına doğru bir ayıklanma yapılacağından söz edilmektedir. Yani 7. alt soya geçerken bazı erdemlerimizin değişeceği de düşünülmektedir. Bir başka deyişle 6. alt soyda dünya karışacak, birçok savaş yaşanacak ve sonrasında insanlar savaşmanın bir yararı olmadığını anlayacak, birçok hırsı ve egoyu geride bırakarak, 7. alt soya geçiş yapılacak denmektedir. Zaten 7. alt soyun diğer bir adı da tahminlere göre altın çağdır.
  6. ana kök soy bilinmemekle birlikte, henüz yaşanmamış bir zaman dilimidir. 1. alt soyunun Brazil (Brezilya) olacağı düşünülmektedir. Bu dönemde nükleer güç terk edilecek ve yerine çok daha farklı enerjiler kullanılacaktır. Dünyanın tek bir merkezden yönetileceği, devlet olgusunun kalkacağı ve insanların dünyalı olduklarının farkına varacağından söz edilmektedir. (sanki illimünatinin N.W.O. Nev World Order (Yeni Dünya Düzeni) göz önüne gelmektedir.) Fakat ne kadar süreceği bilinmemektedir. 7. ana kök soy: ne zaman yaşanacağı ve içinde bulunduğumuz zaman diliminde neler olacağı hakkında hiç bilgimizin bulunmadığı bir dönemdir. Milyonlarca yıl sonra yaşanması düşünülen bu ana kök soy zamanında, dünya neredeyse yok olmanın eşiğine gelecektir denilmektedir. Zaten 6. ana kök soyun bi tip de 7. ana kök soyun başladığında, insanlar uzayda birçok gezegende yaşıyor ve evrende birçok koloniler kurmuş olacaklardır. 7. ana kök soyun 7. alt basamağı son bulduğunda ise kıyamet zamanı gelmiş denmektedir. Başka bir görüşe göre de insanların bedenlerini terk edip başka boyutlara geçeceği ve orada kendilerine (Nikolay Kadashev çizelgesi) yeni bir ana kök soy zaman dilimi oluşturacaklardır. Kısacası bir bilinmezdir. Aslında 1. ana kök soyun başlangıcında enerjisel (ruhsal) varlıklardan oluştuğundan söz etmiştik. O zaman 1. ana kök soyda yaşamış olan varlıklar başka bir 7 ana kök soyu tamamlayarak bedenlerinden ayrılmış ve bizim ana kök soyumuzun başlangıcının oluşturmuş olabilirler. Bizler burada 7 ana kök soyu tamamladığımızda bedenlerimizden ayrılıp yeni bir soya, aynı 1. ana kök soydaki gibi bir başlangıç yapılacak olabilir. Burada önemli bir kavram ortaya çıkmaktadır. O da 7 sayısıdır.

7 ile ilgili yaşamımızdaki kavramlar: Ruh madde ve insan üç unsurdur. Buna karşın hava, su, toprak ve ateş dört elementtir ve toplamı 7 dir. Bu rakam vahiy yoluyla alınan ayetlerde de sık sık yer alır. Gök kuşağı 7 renklidir, büyük ay 7 yıldızlıdır, dünyada 7 kıta vardır, müzikte 7 nota vardır, 7 temel renk vardır, insanın soyu 7 göbek geriye gider, insanın yüzünde 7 delik vardır, eski Mısır'da güneş tanrısının 7 ruhlu olduğu söylenir, Fatiha suresi 7 ayettir, kainat 7 günde yaratılmıştır, Kabe'nin etrafına 7 kere tavaf edilir, mevlevide 7 bilgilik makamıdır, dinimizde 7 mertebe vardır (Nefs-i Emmare, Nefs-i Levva me, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Raziyye, Nefs-i Merziyye, Nefs-i Kamile), umrede Sefa-Merve tepeleri arası 7 kez gidip gelinir, şeytana 7 taş atılır, Kuran-ı Kerimde gök tabiri 7 kez geçer. Bunların dışında 7 sayısını barındıran birçok tören ve olay da bulunmaktadır. Kısaca başlıkları: 7 gün avandistler, 7 uyurlar, yedi oğul, 7 çoban, 7 tur, 7 melek, 7 gün, 7 şans tanrısı, 7 gün-7 gece, 7 kişi inancı, 7 kamış ve 7 kurban gibi. M.Ö. 12000 yıllarından daha eski zaman dilimleri hakkında hiç bir tarih kitabında bulunmayan bu bilgiler, bizlere bilinmeyen tarih hakkında bir şeyler anlatmaktadır. Dünya üzerinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda her geçen gün eski medeniyet fosillerine ve kalıntılarına rastlamaktayız. Evrendeki evimiz milyonlarca yıldır kimlere ve hangi medeniyetlere ev sahipliği yaptı, kimleri üzerinde barındırdı ve en önemlisi neler yaşandı şimdilik bilmemekteyiz.

Madam Blavastky ve öğretilerini geride bırakarak konumuza dönecek olursak; Günümüz insanları olarak bizler 5. ana kök soyun, 5. alt soyunda yaşadığımızı göstermiştir. 6. ana kök soya geçtiğimiz bu günlerde her nedense, niburunun güneş sitemimize girmesinden söz edilmektedir. Her 3600 yılda bir sistemimize giriş yapıyorsa yaşanılan alt kök soyun bitişine ve yeni bir alt kök soyun başlangıcı ile bağlantısı olabilir. Ancak durum yaşandığında anlaşılacaktır. Fakat bunu bizler maalesef göremeyeceğiz. Çünkü niburunun dünyanın yanından geçmesine en az 50 yıl var. Yaşanılan gariplikler niburunun gelişi ile ilgili ise onun için şimdiden başlatılmış olması bizden en az 50 yıl, başka bir görüşe göre ise 100 yıl yaşayacak kişilerin nasıl bir ortamda bulunacaklarını ön görmek dahi zordur. Ortaya atılan başka bir teori ise akıl almayacak düzeyde olan ve dünya üzerinde yapılan çalışmalara baktığımızda ikinci teorinin gerçekleşebileceği çıkmaktadır. Yaşadığımız tüm garipliklerin nedeni olarak, zamanda yolculuğun yapılmış olduğu ve yer küremizi başka bir paralel gerçekliğe taşıdıkları ile ilgilidir. Günümüzde gidişatın iyiye doğru olmadığı ve devamlı zorluklar ve sorunlarla uğraştığımız bir gerçektir. Dünyamız özellikle son 10-15 yılda bu hale geldi. Basiretsiz yöneticilerimizin yaptıklarına bir de eğitimsiz toplum olarak bizler eklenince birilerinin dünyayı bu hale getirmesine izin verdik. Yaptığımız yanlış tercihlerle insanlığın geleceğini tehdit eder hale getirdik. Bir de bu yetmezmiş gibi devamlı olarak ortaya çıkan sorunlar en az on yıl öncesinden çizgi film, film, animasyon, roman, dizi ve oyunlarda gösterilebiliyor. Bunları ilk izlediğimizde hiç bir şey fark etmiyor olmamız normaldir. Bu nedenle izlediğimiz görsel ve yazılı vasıtaların içinde de yüzlerce olası olay bizlere gösterilmektedir. Ancak okuduklarımız ve izlediklerimiz gerekleştiklerinde anlıyor ve anlam kazandırabiliyoruz. Bunların en fazla gösterildiği yer ise çizgi film simsınlardır. Daha çıkmadan ayfon tarzı akıllı telefonları, famvir oyunu, mutasyona uğrayan sebzeler, yenidünya düzeni oyun kartlarında gelecekte olacakları bizlere yıllar öncesinden göstermişlerdir. Örneğin: Kobe Bryant'ın (NBY Los Angeles Lakers basketbolcusu) helikopter kazası sonucu hayatını kaybedeceği animasyon bir film olarak dört yıl önceden gösterilmiştir. Dizi, çizgi film, animasyon, filmler ya da romanlarda konu edilen yazılar son zamanlarda o kadar fazlalaştı ki tesadüf olmaktan çıktı. Bu kadar olayın yanı sıra bir de geçmişte üzerinde çok konuşulan mandela etkisi (söylenmesine rağmen, elimizde kanıt bulunmaması) vardır ki, apayrı bir olay.

Yaşanacaklar bizlere olmadan gösteriliyorsa, zamanda yolculuk yapan birileri var olabilir. (Türkiye de zaman makinesi var "Ömer Çelakıl") Zamanda yolculuk yapmak ışık hızı gerektirir. Ancak hiç bir maddenin ışık hızına çıkamayacağı bilinmektedir. Görecelik kuramına göre zaman görecelidir. (E=mc2)) yani bir cismin hızı arttıkça zaman yavaşlar, ışık hızına ulaşıldığında da zaman sonsuz bir şekilde gerilir. Bu durum zamanda yolculuk yapmakla ilişkilendirilir. Bu şekilde zamanda yolculuk yapılıyor ise karşımıza iki sorun çıkmaktadır. Birincisi ışık hızına ulaşılması, ikincisi de geleceğe gidilmesidir. Çünkü ışık hızına çıkmak zamanı yavaşlatacağından yolcuyu geçmişe götürecektir. Fakat günümüzde karşımıza çıkan gariplikler gelecekteki olayları gösteren filmler, çizgi filmler, animasyonlar, kitaplar hep gelecekte ki olacaklardan söz etmektedir. O zaman geleceğe gidilmemişse, diğer seçenek birilerinin gelecekten geldiği olgusunu ortaya çıkarmaktadır.

Bu soruların yanıtlarını bulabilmemiz için ilk araştırmamız gereken ışık hızı olmalı. Dünyada bu türden deneylerin yapıldığı yer olarak bilindiği gibi Cern (Sörn-Cenevre-İsviçre)’dir. Evrenin oluşum nedenleri hakkında bilgi edinebilmek için parçacıklar (nötron) ışık hızında çarpıştırılıyor. LHC (büyük hadron çarpıştırıcısı) kullanılarak yapılan deneyde her ne kadar tanrı parçacığı aranıyor dense de, araştırmaların altında başka bir bilinmeyenin yattığı düşünülmektedir. Cern'de yapılan deneyler sonucunda zaman da yolculuk yapmayı başardıkları düşünülmemektedir. Ancak bilinmeyen başka bir olayı imza atmış olabilirler denmektedir. Bunu bilerek yaptıklarının düşünüldüğü büyük hadron çarpıştırıcısı şimdiye kadar yapılmış en büyük makine olup, uzunluğu 27 Km. dir. Ayrıca Stephen Hawking (İngiliz astronom)

hadron çarpıştırıcısı hakkında, gezegeni havaya uçurabilir demiştir. Bunun nedeni ise hiks potansiyelinin yüzmilyar gider elektron volt üzerinde enerji seviyesine çıkabileceği ve bu da dünyamızın felaketi olabileceğini söylemiştir. Bu projenin en büyük destekçisi ve finansörü hatta ortağı Rothschid ailesidir. Cern'de yapılan deneylerin ve araştırmaların nedeni X bozonunun yani tanrı parçacığının arandığı şeklinde olsa da, aranan bir anahtardır. Bulmak istedikleri ya da buldukları anahtar ile de başka bir boyuta portal açma düşüncesidir. Günümüzde X bozonu (tanrı parçacığı) arıyoruz diye açıklamalar yapan Cern sanki boşu boşuna çalışıp araştırmalar yapıyor gibidir. Çünkü 1998 yılında her şeyi önceden gören ve haber veren simsınlar (çizgi film) çoktan bu problemi de çözmüş görünüyorlar. Yayınlanan bir simsın bölümünde (Tv. Bu da hala gösterimdedir) hiks bozonunun kütlesini bizlere açık açık gösterdiler.

Şimdi ise 23.09.2015 tarihine Cern'de gerçekleştirilen deneye bir göz atalım. Bunun hiks bozonu veya başka bir şey için olmadığı, ancak geçiş kapısı portalı açmak için olduğu anlaşılmıştır. Çünkü bu deney  için birçok hatırı sayılır bilim adamı hiç iyi şeyler söylememişler, ve dünyanın manyetik alanının değişmesine neden olabilir demişlerdir. Manyetik alanın zaten değişecek olması fazlasıyla konuşulmakta ve gelecek günlerde kesin olacak bir olay olarak bizlere beklemektedir. Fakat bunun tek sorumlusunun Cern olduğu söylenemez. Çünkü Cern'den önce de manyetik alan değişmiştir. Ancak Cern tetikleyicisi olabilir denilmektedir. Cern yapacağı deney için 23.09.2015 tarihini seçmiştir. Önem nitelikli ve kötülüklere neden olacak portal kapısının açılacak bu tarih; Yahudilerin kefaret gününe, dört kanlı ay kehanetine, Ayzek Newton'un ahir zaman kehanetine denk gelmektedir. 13.05.2014 yılında (Atina'da yapılan ve Başbakan R.Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu toplantı) iklim değişikliğine engellemek adına Fransa dışişleri bakanı bir uyarıda bulunmuş ve İklim değişikliğine önlememiz için önümüzde 500 günümüz var demiştir. Aynı zamanda bu tarih o yılın kurban bayramını da işaret etmektedir.  Başkan Barak Obama beyaz sarayda Papa Fransiz ile bir araya gelmiştir. Fransiz 266. Papadır. 23.09.2015 günü yılın 266. günüdür. Ayrıca insanın gebelik süresi de 266 gündür, sonbahar ekinoksudur, bu durum mistisizimde karanlığa ve ölüme manevi bir inişi temsil eder. Diğer taraftan kahin Nostradamus yazmış olduğu dörtlükte, insanların Cenevre'yi terk etmelerini istemiş, Satürn gezegeninin altından demire dönüşeceğini, Raypozun  (Nostradamusun 9. yüzyılda Cern benzeri kehaneti) hepsini yok edeceği ve başlamadan önce gökyüzü işaretler gösterecek olmasıdır. (Eski Fransızca metinler, İngilizce veya başka dillere çevrilirken dikkat edilmesi gereken özellikler, kehanetle ilgili çeviri yapılıyorsa, yazılan dörtlük çok açık bir şekildedir. Yalnızca içerisinde Fransızca olmayan tek sözcük Raypozdur. Poz sözcüğü İngilizce de pozitifin kısaltması olarak da kullanılır. Araştırmacılar raypozun gizli bir sözcük olduğunu ve Nostradamus tarafından gizlendiğini söylemektedirler. Fakat pozitifin tersi ise negatif ışındır.) LHC yani Cern de proton ışınlarını kullandıkları için tam karşılığı anti proton ışınları yani anti madde (karanlık madde)’dir. Anti madde patlamasında Cenevre’yi yok edebilecek de bu olabilir. Daha eskilere gidecek olursak Hindu dininin önemli tanrılarından Şhiva heykeli bu gün Cern'de yer almaktadır. Yapılan açıklamaya göre atom altı parçacıklarının dansını en güzel Şivanın simgelediği söylenmektedir. Hindu tanrısı şiva üçünü bir göze sahiptir ve bilgeliği temsil eder. Kobra yılanı kolyesi ile en tehlikeli varlıklar üzerindeki yıkım ve yok etme gücünü göstermektedir. Liputi, alnının üzerine yatay olarak çizilmiş üç çizgidir. Bunlar Şivanın her şeyi kapsayan doğasını, insan üstü gücünü ve zenginliğini temsil eder. Şiva gülümseyen cömert, sakin olarak gözükmesine rağmen yok edicidir. En önemli ve en bilinen Cern'de yapılan dansının adı tundavn dır. Bu aynı zamanda bir çağın sonunun geldiğini ve evreni yok etmek için yapıldığı söylenmektedir. Cern'in Hindu tanrısı şivayı seçmesi çok manidar ve düşündürücüdür.  

Artık yazımızı toparlamak ve konuların birbirleriyle bağlantısını kurmak için tekrar dönelim. Günümüz de birçok garip olay yaşanmakta ve bizler de bunları anlamaya çalışmaktayız. Yaşanan tüm garipliklerin de 23.09.2015 tarihinde başladığı söylenmektedir. Güneş sistemimize giren dünya dışı varlıkların filoları gözlemlendiğinden ve niburunun gözüktüğünden söz etmiştik. Ayrıca yedi kök soy olayına değindik. Bunları kısaca toparlayacak olursak; yaşadığımız zaman dilimi çok önemli bir süreçtir ve birçok olaya gebe olacak gibi görünmektedir. Aslında dünyayı yöneten ve yönettiği düşünülen tüm kurum, kuruluş ve kişiler birer piyondur. Hepside akıllı ve güçlü başka negatif yaşam formlarına hizmet etmektedirler.  Neden böyle yaptıklarını şimdilik anlamamaktayız, çünkü dünyada bulunan bizler ve onların aynı soydan gelmediğini söylemektedirler.  Yani kırmızı kan, mavi kan ya da berin oğulları ve belial oğulları, yada Meryem soyu, Lusufer  soyu diye zaman içinde birçok yerde, bir çok kere tekrarlanmış ve adlandırılmıştır. Şimdi ise niburu dünyaya doğru gelmekte, ayrıca güneş sistemimize giren ve dünya dışı yaşam formlarına ait olduğu, geldiği veya geleceği düşünülen filolar var. Aynı zamanda Cern tarafından bir portal açıldı ve kötülüklerin de gelmeye başladığından söz etmiştik. Açıkçası devamlı olarak üzerimize doğru gelen bilinmeyenler ile yörüngesel nedene bağlı olarak niburunun tekrar geliyor olması ve her geçişinde olduğu gibi doğasal felaketlerin yaşanıyor olması, Madam Blavastky'nin yedi ana kök soy ile bağlantısı değerlendirilebilir. Çünkü günümüzde yaşadığımız 5. ana kök soyun 5. alt soydan, 6. alt soya geçişin çok yaklaştığı niburunun gelişi ile bağlantılı olabilir. Yani Madam Blavastky'nin söz etmiş olduğu bu günü kadar ki var olan ve yıkılan tüm medeniyetlerin nedeni niburu olabilir. Ayrıca niburunun gelmesi demek, geçmişte dünyamızda medeniyet kurmuş anunnakilerin tekrar gelmesi demektir. Anunnakilerin hasat için geri gelecekleri birçok yerde söz edilmektedir. İyi veya kötü insanların ayırımı için yapılacak hasat, tanrıları Enki ve Enlinin soylarından hangisinin başta olacağı ile ilgilidir.

Güneş sistemimize girmiş olan dünya dışı varlıkların filolarının da bu zamanda ortaya çıkması, niburunun etkisi ile oluşacak felaketlerden sonra kalan insanları kurtarmak amaçlı olabilir denmektedir. Diğer bir neden ise anunnakilerin yapacağı hasatın önlenmesi şeklindedir. Ancak niburunun gelmesine 50-100 yıl var diye düşünülürse o zaman bu filonun erken gelmesi, 23.09.2015 tarihinde yapılan deney sonrası açılan portal sayesinde gerçekleşmiş negatif varlıklar olabilirler. Uzaylı istilası için gelmişlerdir denilebilir. İyi veya kötü (pozitif-negatif) varlıkların savaşı evrensel boyutta yaşanmaktadır. Maalesef bu savaş ister istemez bizleri etkilemektedir. Çünkü kadim zamandan bu yana dünyada bulunan negatif varlıklar, hala dünyamızda etkilerini gittikçe artırarak göstermektedirler. Ancak güneş sistemimizin içerisinde görüntülenen filolar hasat olur veya olmaz, başka bir sorun olur veya olmaz zamanı geldiğinde tüm dünya insanlarına yardım ekmek için gelen pozitif varlıklardır. (Andromeda galaktik federasyonu)

Aslında tüm bu anlatılanların temelinde yatan dünyamızın ve üzerinde yaşayan bizlerin bir geçiş sürecine girmiş olduğumuzdur. Evrensel boyutun gerçeği ve yaşanması gereken bir süreçtir. İnanıp inanmamak kişisel öngörümüz olsa da, bizler bu süreci şu an yaşamaktayız. Yer küremiz şimdilik bizlere ev sahipliği yapmaktadır. Ancak dünyanın bize ait olmadığı gerçeğini değiştirmez. Her ne kadar burada yaşıyor olsak da, gezegenimiz evrenin bir parçasıdır ve üzerinde yaşanan her olay evreni etkilemektedir. Bu nedenle hem varlığımızı sürdürmek, hem de güzel yaşam sürebilmek ve gelecek nesillere, sevgi, merhamet, iyiliğin kol gezdiği insanca yaşam sağlayabilmek adına ne olursa olsun iyi tarafta olmamız üstelik içimizde bizlere Allah tarafından verilen iyilik yolundan ayrılmamamız gerektiğini unutmamaktır. 03.03.2021

ALİ ÖZBOYACI

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap

İlgili Haberler