TARSU -10-

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,TARSU -10-
Haberin Tarihi: 23.7.2013 11:00:00 - Okunma Sayısı:1485 defa okundu.

TARSU -10-

 

-10-

            Ali Erdoğan’nın lise mezuniyeti 1940’lı yıllara gelmektedir. Daha önceki kişilerin biyografilerinde de söz ettiğimiz gibi bu yıllar dünyanın savaş halinde olduğu II. Dünya Savaşı yıllarıdır. Türkiye de bu savaşa fiili olarak girmemişse de savaşın ortasında kalmış bir ülke olarak çok zor günler geçirmiştir. Bilindiği gibi Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nın olumsuzluklarını üzerinden atmaya çalışırken II. Dünya Savaşı ile büyük bir sarsıntı geçirmiştir. Cumhuriyetin koyduğu ilkeler ve ilerleme hamlesi savaş nedeniyle hep ertelendi. Bu yüzden o yıllarda Türkiye’de lise bitirmek çok önemli bir eğitim- öğretim aşamasıydı. Lise mezunları, aranan eğitimli elemanlar oldukları için devletin önemli kademelerinde hemen iş buluyorlardı.

            ALİ ERDOĞAN’NIN

            KAYMAKAM VEKİLLİĞİ

            Ali Erdoğan da liseyi bitirince önemli ve aranan elemanlar listesine girdi. İlk atanma yeri Denizli Acıpayam ilçesidir. Ali Bey bu ilçeye o zamanlar maiyet memuru dediğimiz bugün ise kaymakam vekilliği ile adlandırdığımız göreve atandı. Bu, o tarihlerde çok önemli bir görevdi.

            Aynı şekilde Ali Erdoğan’nın ilerde bacanak olacağı Kemal Kaynak da lise mezunu olup Ziraat Bankası Isparta ili Keçiborlu ve Eğirdir ilçelerinde banka memurluğu yapmıştır. 

            “Lise mezunu olan babam Denizli ilçesi Acıpayam ilçesinde kaymakam vekili olarak görev yapmıştır. Babam, dayısı Kadir Köklü ile oturup elmacılık ve sağuk hava deposu konusunu müzakere ediyor. Orman mühendisliği yapan Kadir Köklü ve kaymakam vekilliği yapan babam memurluğu bırakıp Eğirdir’e dönüyorlar.  Bacanağı Kemal Kaynak da Isparta’ya bağlı Keçiborlu ve Eğirdir ilçelerinde Ziraat Bankası şubelerinde memur olarak hizmet etmiştir. Ancak zaman içinde Eğirdir’de gelişen elmacılığa paralel olarak bu iki kişi kafa kafaya verip bahçe kurmaya karar veriyorlar.

            Babam, İsa Bey’in bahçesinin yanında 100 dönümlük bir yer satın alıyor. Aslında buna satın alma değil de takas desek daha doğru olur. Babam, kamyonu karşılığında o araziyi aldı. Yıl 1960’tı. Arazi ise 1950 yılında Türkiye’ye gelen göçmenlere aitti. Yukarı Gökdere’nin hemen yukarısında Yavrulu denilen bir bölüm vardır. Arazi buradaydı. Tarla halinde olan bu arsa bataklıktı. Babam drenaj kanalları açarak bataklığı elma bahçesi haline getirdi. Ben bahçeyi yakından tanıyordum k i yaşım yedi, sekiz civarındaydı. Bu yöre yüksek bir yerdeydi. Yüksek yerler rüzgarı bol aldığından elma kalitesini yükselten bir unsurdur. Ayrıca burada bir de su kaynağı vardı. Bahçenin sulanması da buradan temin ediliyordu.”

            Dr. Kazım Bey konuşurken tarla üzerine kurulan elma bahçesine zihnim takıldı. Sormadan edemedim. 1960 yılında 100 dönüm ne demekti? İnsan içinde gezerken kaybolurdu. Başkasını bilmem ama bana göre bir arsa için büyük bir rakamdı. Bahçenin verim zamanını da düşündüğünüzde tonlarca elma demekti bu rakam. Dr. Kazım Bey sorumu bir karşılaştırma ile yanıtlıyor.

            “Ben iyi hatırlıyorum. Elma mevsiminde tonlarca elma topluyorduk. O zamanlar sattığımız elmanın karşılığında bugün son model otobüs alırdınız. Şimdi ise yine tonlarca elma topluyorsunuz ama elma parası ile otobüsün yarısını bile alamıyorsunuz. İnanın şu anda elma üreticisi büyük kayıplara uğradı.”

            Elmanın dolar bazında değerini bulmaya çalışıyoruz birlikte. Bu yazı serisi içinde yer alan ve ilerde söz edeceğimiz “dolar” konusunu öne çekmenin bir zararı olmaz düşüncesiyle Nafiz Yürekli ile ilgili bir bölümü ele alacağız.

            TARSU kurulup elmalar depolanmaya başladıktan sonra gözler dış tüketime, ihracata çevriliyor. Elmanın dışarı işlerini daha çok Nafiz Bey üstleniyor. TARSU’dan ilk ihraç ürünler Mısır ve Libya’ya yapılıyor. Kazım Bey’in ifadesine göre, ihraç elmanın tonu 750 dolar civarındaydı. Bu yazının kaleme alındığı tarihte doların Türk lirası karşılığı bir lira seksen kuruştur. 750 doları, liraya çevirdiğimizde elmanın tonu 1350(bin üç yüz elli) liraya geliyor. Bugün ise elmanın tonu sekiz yüz ile bin lira arasında. Zirai ilaçları, gübreleri ve işçi emeğini de devreye soktuğumuz zaman üreticinin eline sattığının üçte biri ya kalıyor ya kalmıyor. Düşünüyorum da üreticinin durumu gerçekten şu anda çıkmazda.

            Çünkü, son yıllarda ilaç, gübre ve akaryakıt fiyatları çok yükseklerde. Buna bir de budama ve elma toplama işçiliğini; sandık ve soğuk hava depo masraflarını da eklerseniz üreticinin çıktısının çok ama girdisinin az olduğunu görürsünüz..

devam edecek

 

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap