GEÇMİŞİNİ ÖZLEYEN HÜZÜNLÜ EĞİRDİR VE KOVADA GÖLÜ
Genellikle her yıl üniversitede öğrencilerimizin kep giyme törenini yaptıktan sonra Haziran ayında özlemini çektiğim, doğup büyüdüğüm ve yetiştiğim Eğirdir'e gelir, bu soylu topraklarda ve eşsiz güzelliklere sahip gölümüzün geleceği ve sürdürülebilirliği konularında araştırmalar yapar, ata yadigarı mütevazi evimizde yaz tatilimizi değerlendirirdik.
Bu yıl ise Ağustos ayının ikinci yarısında, diğer bir ifadeyle büyüklerimizin anlatımıyla; "yarısı yaz, yarısı kış" diye bilinen Ağustos ayında geldim. Bunun gerçek nedeni; bunca uyarı ve araştırma raporlarımıza rağmen, geçmişini özleyen hüzünlü Eğirdir ve Kovada göllerimizin artık kaderine terk edilmiş olmasıdır.
1980'li ve hatta 1990'lı yıllara kadar her yıl 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı'nda yüzme yarışları organize ettiğimiz bugünkü limanın çatlamış topraklar ve taşlarla kaplı olması, yine yüzme yarışlarını en çok organize ettiğimiz Derya Restaurant'ın bulunduğu kuzey alanda kayalık ve adacıkların oluşması, bizleri derinden üzmekte ve kalbimizi yaralamaktadır.
Eğirdir'e gelir gelmez, 1990'lı yıllara kadar turkuaz mavisi suları, eşsiz flora ve fauna varlıkları, endemik kasnak meşesi ormanıyla, trekking ve kamp alanları, yaban hayatı ve peyzaj kaynak değerleriyle 3 Kasım 1970 yılında Milli Park kapsamında yer alan Kovada Gölü'ne gittim. 9 km2 yüzölçüme ve 20.6 km. kıyı şeridine sahip olan Kovada Gölü'nün kıyı şeridinde suları ortalama 150 m. çekilmiş ve sığ suları ise tamamen su otlarıyla kaplanmıştır.
Lise ve üniversite eğitimim dönemlerinde uzun yıllar yabancı turistlere; Türkiye'nin adeta Norveç fiyordları olarak tanıttığım ve rehberliğini yaptığım Kovada Gölü çekiciliğini ve cazibesini her geçen yıl kaybetmektedir.
Birkaç gün sonra Eğirdir Gölü'nün güneyinden 50 km. kuzeyinde yer alan Hoyran bölgesine giderek Kemer Boğazı'nı incelemeye çalıştım. Bu bölge; Eğirdir Gölü'ndeki balık nüfusunun (popülasyon) üreme (havyar bırakma), beslenme ve Eğirdir Gölü'ne geçiş ve yayılma alanı olması bakımından çok büyük öneme sahiptir. Buna rağmen bugün Kemer Boğazı’nın su seviyesi sadece orta kesiminde 20-25 cm.’ye kadar düşmüş ve dipte çamur tabakası oluşmuştur.
Kemer Boğazı'ndaki bu olumsuz gelişme; göl sularının kuzey-güney, güney-kuzey sirkülasyonunu azaltmış, içilebilir nitelikteki su kalitesinde bozulmalar meydana gelmiş, böylece göldeki balık ve kerevit popülasyonu olumsuz yönde etkilenmiştir.
Barla ve Boyalı'da yaşayan ve balık avcılığı yapan vatandaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde balıkçılar; göl sularının aşırı derecede azaldığını, otlanma ve dip çamurunun avlanmayı olumsuz yönde etkilediğini, gölde genellikle Çim Sazanı'nın yaygın olduğunu, Eğirdir'e özgü ve halkımız tarafından Çapak (sazan) olarak bilinen balığın daha az sayıda bulunduğunu, bu balıkları genellikle Eğirdir'in perşembe pazarında pazarladıklarını ifade etmişlerdir.
Eğirdir'li olan ve çoğunlukla genç jenerasyonun görmediği ve bilmediği bu çok çeşitli yerel balık türlerimizi tekrar hatırlatmakta fayda görmekteyim. Nitekim 1960'lı yıllara kadar Eğirdir halkının başlıca protein kaynağı olan; özellikle kavinne, şişek kavinnesi, sazan (çapak), taraklık, kındıra, sıraz, kelten, taş nozulu, eğrez, pabuç eğrez'den oluşan 10 yerel balık türünden sadece sazan (çapak) balığının üretiminin yapılması; bize göre hem yerel balık türleri yönünden hem de ekonomik bakımdan büyük kayıp olarak değerlendirilmelidir.
Aksu ilçesindeki gözlem ve incelemelerimizde ise; Sorgun Yaylası'ndaki kaynağından çıkan ve 90'lı yıllara kadar Konyabucağı yerleşkesindeki Kemer Köprü'den Eğirdir Gölü'ne ulaşan Aksu ırmağının su potansiyelinin, daha önce olduğu gibi tekrar aynı kanalla gölümüze can suyu olması en akılcı ve gerçekçi bir uygulama olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.
Kuşkusuz Eğirdir Gölü ve çevre sorunlarının iyileştirilmesinin ve bu sorunların çözümünün yanısıra, şehrimizin kültürel varlıklarının, kültürünün, örf, adet ve geleneklerinin korunup geliştirilmesi ve geleceğimiz olan gençlerimize tanıtılması da büyük önem taşır.
Bu bağlamda; şehrimizin kültürel mirası bakımından büyük önem ve özellik taşıyan tarihi evlerin restorasyonunun yapılması konusunda yerel yönetimler tarafından sahipleri teşvik edilmeli, finansal açıdan desteklenmeli ve imar yönünden kolaylıklar sağlanmalıdır. Metruk, hiç kullanılmayan, yıkım aşamasına gelmiş, çevreye ve insan yaşamına zarar veren ve görüntü kirliliği yaratan evler ise yerel yönetimler tarafından bir plan ve proje hazırlanarak, şehrimizin geleceği ve yenilenmesi bakımından acilen tasfiye edilmelidir.
Göller Bölgesi'nde yerli ve yabancı her ziyaretçinin beğenisini kazanan güzel şehrimizde, Eğirdir halkımızın yaşam kültürünü yansıtan ve kaynak suyu ihtiyacını karşılayan, otantik (yöresel) özellikteki mahalle kuyuları vardı. Bunların en güzel örneklerini; 1970'li yıllara kadar üç tarafı göl suları ile çevrili olan Kale Mahallesi'nde görmek mümkündür. Nitekim; Kale Mahallesi'nin doğusunda derinliği, soğuk suları ve su kalitesi ile en ünlü olanı "Saatçiler Kuyusu", kuzeybatıda "Vezirler Kuyusu", güneyde ise Kale Camisinin güneyindeki "Cami Kuyusu"dur. Bu tarihe mal olmuş, kültürel varlıkların yerel yönetim tarafından yaşama geçirilmesi; Eğirdir'in kültürüne, geleneklerine değer verilmesi yanında, şehrin turizm arzında daha etkin ve çekici bir cazibe merkezi olmasını sağlayacaktır.
Tabii ki bunları gerçekleştirmek için şehrin ve yörenin "Akil insanlarının ve kanaat önderlerinin" görüş, tecrübe ve fikirlerini almak, bu insanlara danışmak son derece önemlidir. Yoksa ben her şeyi bilirim, ben yaparım oldu demek uygar toplum ve yönetim anlayışıyla bağdaşmaz. İşte Eğirdir Gölü'nün bugünkü durumu, işte mevcut doğal ve fiziksel çevre sorunları, bölgemizde elma tarımı yapan üreticilerimizin karşılaştığı zorluklar, bütünüyle bu tür tek taraflı bir anlayışın sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Son olarak önerimiz; 19 Eylül 2025 tarihinde Yeşil Ada'da (Nis) gerçekleştirilen resim sergisinin yapıldığı XII. yüzyılda inşa edilmiş Aya Stephanos Kilisesi'nin, İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'nden finansman desteği de sağlanarak restore edilmesi, sanatsal ve kültürel etkinliklerde kullanılması, şehrimizin "Eko-Turizm" yönünden tanıtımı için yararlı görülmektedir.
Ayrıca böyle bir projenin yaşama geçirilmesiyle; Yeşil Ada'da (Nis) yaşamış olan ve 1924 mübadelesiyle Yunanistan'a giden Rumların torunlarının Yeşil Ada'yı ve Aya Stephanos Kilisesi'ni ziyaret etmeleriyle şehrimize ekonomik bakımdan döviz girdisi sağlamak da mümkün olabilecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle, doğa harikası Eğirdirimize gönül veren, araştırma ve incelemelerimizi takdir edip destekleyen tüm hemşehrilerimize selam olsun.
Doç. Dr. Mehmet GÜRDAL / Eğitimci-Akademisyen-Kitap Yazarı
Mehmet Gürdal: 0505 567 97 75